Ayelerin Tefsiri
|
|
Qonaq |
Tarix: Cüme, 18.04.2008, 04:28 | Mesaj # 1 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Salam aleykum ve rehmetullah! bu temada kimi hansi ayenin tefsiri maraglandirirsa yazsin,bajardigim qeder chalishajamki tefsirlerini tapim getirim!
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Cüme, 18.04.2008, 15:51 | Mesaj # 2 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| aleykassalam. Xahiş ederdim Maide suresi 55ci ayenin tefisrini yazardın qardash. Çalış ki, azerice olsun (türkce olsada olar) . Eger Maide suresinin butovlukde tefsiri sende olarsa ashgaidan Fayl elave etmekden fayl kimi elave et. 55-ci ayeni ise foruma yaz insallah! zehmet olmazsa Allah razi olsuN!
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 04:09 | Mesaj # 3 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Teberi Tefsiriehli sunne alimi 55- Sizin dostunuz sadece Allah, onun Peygamberi ve namazı kılan ve Ai!ah'a boyun eğerek zekatı veren müminlerdir Bazılarına göre bu âyet, bütün müminler hakkındadır. Süddi, Ebu Cafer, Uibe b. Ebi Hakim ve Mücahid'e göre ise âyetin bu bölümü Hz. Ali hakkında nazil olmuştur. Çünkü Hz. Ali namazda rüku ederken yanından geçen dilenci ondan bir şey istemiş Hz. Ali de onu yüzüğünü vermiştir. Bu sebeple "Rüku ederken zekatlarını verirler" şeklinde vasıflandırılmıştır. [151] [151] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 3/330-331.
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 04:15 | Mesaj # 4 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Kurtubi Tefsiriehli sunne alimi.... 55. Sizin asıl veliniz ancak Allah'tır. O'nun peygamberidir ve namazını kılan ve rükû halinde İken zekâtını veren müzminlerdir. Bu buyruğa dair açıklamalarımızı İki başlık halinde sunacağız: 1. Nüzul Sebebi ve Buyruğun Kapsamı: Yüce Allah'ın: "Sizin asıl veliniz ancak Allah'tır» O'nun peygamberidir" buyruğu hakkında Cabir b. Abdullah dedi ki; Abdullah b. Selam, Peygamber (sav)'a şöyle dedi; Kurayza ve Nadiriilerden oîan bizim kavmimiz (müslüman olduk diye) bizden danldılar. Bizimle oturmamak üzere yemin ettiler. Evlerin uzaklığı sebebiyle de ashabın ile birlikte oturup kalkamıyoruz. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu, Ö da şöyle dedi: Biz, veli olarak Allah'tan, Rasulünden ve mü'minlerden razıyız, ... ler, bütün müminler hakkında umumidir. Ebu Cafer, Muham-med.b. Ali b, el-Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib (r.anhum)'a: "Sizin asıl veliniz ancak Allahtır, Onun peygamberidir ve... mü'minderdir" buyruğunun anlamı hakkında burada kastedilen Ali b. Ebi Talib midir diye sorulmuş, O da: Ali'de mü'mirilerdendir diyerek bu buyruğun bütün mü'minler için sözkonu-su olduğu kanaatinde olduğunu ortaya koymuştur. en-Nehhâs der ki: Bu görüş gayet açıktır. Çünkü ( ji-üı ):... ler, bir topluluk hakkında kullanılır. İbn Abbas da der ki: Bu âyet-i kerime, Ebu Bekr (r.a) hakkında nazil olmuştur. Bir başka rivayette de şöyle demiştir: Su âyet-İ kerime Ali b. Ebi Ta-llb (r.a) hakkında nazil olmuştur. Mücahid ve es-Süddî de böyle demiştir. Onları bu şekilde görüş beyan etmeye iten yüce Allah'ın: "Namazını kılan ve rükû halinde iken zekâlını veren aıü'mirilerdir" buyruğudur. Bunu da bir sonraki başlıkta ele alalım. 2- Rükû Halinde İken Zekât Vermekten Kasıt: Dilencinin biri, Peygamber (sav)'m mescidinde birşeyler dilendiği halde kimse ona birşey vermemişti. O sırada Hz. Ali namazda ve rükû halinde bulunuyordu. Sağ elinde de bir yüzük vardı. Dilenciye eliyle işaret etti ve nihayet dilenci de o yüzüğü aldı.[339] el-Kiya et-Taberî der ki: İşte bu, az amelin namazı iptal etmediğine delalet etmektedir. Çünkü, rükû halinde iken yüzüğünü sadaka olarak vermek, namazda yapılan bir iş olup, bundan dolayı namazım iptal etmedi. Yüce Allah'ın:wVe rükû halinde İken zekâtını veren mü'minler* buyruğu ise, nafile sadakaya da zekât adının verileceğine delalet etmektedir. Çünkü, Hz. Ali rükû halinde iken yüzüğünü sadaka olarak vermişti. Bu da yüce Allah'ın şu buyruğunu andırmaktadır: "Fakat, kendisi ile Allafcm rızasını istemek kastıyla verdiğiniz zekât ise, işte onlar Mat kat artırılanlardır." (er-Rûm, 30/39) İşte burada farz ve nafile de zekâtın kapsamına girmektedir. Buna göre zekat adı, hem farzı hem de nafile sadakayı kapsayan bir isim olmaktadır. Tıpkı, sadaka ve salat isimlerinin her ikisini de (farz olanı da nafile olanı da) kapsaması gibi. Derim ki: Buna göre, burada zekattan kasıt, yüzüğünü sadaka olarak vermektir. Zekat lafzının, yüzüğü sadaka olarak vermek şeklinde yorumlanması ise uzak bir ihtimaldir. Çünkü zekât, ancak kendisi için has olan lafzı ile kullanılır. Bu da, daha önce Bakara sûresinin baş taraflarında (2/3- ayet, 25- başlıkta) geçtiği gibi, farz olan zekattır Aynı şekilde bundan önce geçen: "Namazını kılan" ifadesinin anlamı da böyledir. Namazın ikâme edilmesinin anlamı ise, namazı vakitlerinde ve bütün hukukuna riayet ederek kılmaktır, Bundan kasıt da farz olan namazdır. Daha sonra yüce Allah: "Ve rükû halinde iken" diye buyurmaktadır. Bundan maksat ise nafile namazdır. Şöyle de denilmiştir: Rükû'un tek başına zikredilmesi, onun şerefline dikkat çekmek İçindir. Yine denildiğine göre mü'minler, bu âyetin nüzulü esnasında kimileri namazım tamamlamış, kimileri ise rükû halinde bulunuyordu. İbn Huveyzimertdâd der ki: Yüce Allah'ın: "Ve rükû halinde İken zekâtını veren mü'minler" buyruğut namaz esnasında ameli yesir diye bilinen az miktardaki amelîn caiz olduğu hükmünü ihtiva etmektedir. Çünkü, burada bu ifade övgü sadedindedir. Övgü ile ilgili asgari hüküm ise, övülen şeyin mubah oluşudur. AH b. Ebi Talib (r.a)'ın dilenciye kendisi namazda iken bîr-şeyler verdiği rivayet edilmektedir. Bunun, nafile namazda iken yapılmış olması da mümkündür. Zira, farz namazda böyle bir şey yapmak mekruh görülmüştür. Övgünün, her iki halin bir arada olmasına yönelik olma ihtimali de vardır. Adeta namaz ve zekâtın vücubuna inanan kimseyi nitelendirerek, namazdan rükû diye sözetmis, bunların farz oluşuna inanmayı da bunlann fiilen yapılması diye ifade etmiştir. Nitekim müslümanlâr namaz kılanlardır der-, ken, onlann bu halde iken namaz kılan.kimseler olduklarını kastetmediğin gibi yalnızca namaz halinde iken onlan övülmüş olmuyor. Bu ifade ile, bu davranışı yapıp, onun farziyetine inanan kimseler kastedilmektedir
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:04 | Mesaj # 5 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| El Mizan Tefsiriehli shia alimi 55- Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir. 56- Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve sözü edilen müminleri veli edinirse, (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir. AYETLERİN AÇIKLAMASI Görüldüğü gibi bu iki ayet Ehlikitab'ı ve kâfirleri veli edinmeyi yasaklayan ayetler arasında yer alıyor. Bundan dolayı Sünnî tefsircilerin bir bölümü, bu iki ayetin önceki ve sonraki ayetlerle aynı anlamı paylaştıklarını düşünerek hepsini aynı anlamda saymışlardır. Bu ortak anlam, müminlerin yardımcı anlamında şahısları veli edinme konusun-daki görevlerini açıklıyor ve Yahudileri, Hıristiyanları ve kâfirleri veli edinmeyi yasaklıyor, veliliği sadece Allah'a, Peygamberine (s.a.a) ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlere mahsus kılıyor. Çünkü bunlar gerçek müminlerdir. Böylece münafıklar ile kalplerinde hastalık olanlar dışarıda bırakılarak gerçek müminlerin veliliğinin gerekliliği vurgulanıyor. Buna göre bu ayet, "Allah müminlerin velisidir." (Âl-i İmrân, 68) "Peygamber, müminler üzerinde kendilerinden daha çok yetki sahibidir." (Ahzâb, 6) "Onlar birbirlerinin velileridirler." (Enfâl, 72) "Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin velileridirler, iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar." (Tevbe, 71) ayetleri ile aynı anlamı taşır. Dolayısıyla bu ayet, yardımcı olma anlamında Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerin müminler üzerinde velâyeti bulunduğunu ifade etmektedir. Bu durumda ayette açıklanması gereken tek bir nokta kalıyor. O da, "zekât veren" ifadesiyle bağıntılı olan "rükû hâlinde iken " şeklindeki hâl cümlesidir. Bu problem "rükû" kelimesinin mecazî anlamda kullanıldığını kabul etmekle ortadan kalkar. Bu mecazî anlam, mutlak anlamda yüce Allah'a boyun eğmek veya yoksulluk 6 .................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 gibi sebeplerle düşük durumda olmaktır. O zaman ayetin anlamı şöyle olur: Sizin velileriniz (yardımcılarınız) Yahudiler, Hıristiyanlar ve münafıklar değildirler. Sizin velileriniz (yardımcılarınız) Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan, zekât veren ve bütün bu durumlarda Rablerine boyun eğerek O'nun emirlerine kayıtsız şartsız uyan veya geçim darlığı çeken fakirler oldukları hâlde zekât veren müminlerdir. Fakat bu iki ayet ile öncesi ve sonrasındaki ayetlere, ayrıca surenin bütününe yönelik irdeleyici ve dikkat yoğunlaştırıcı bir inceleme, bizi sözünü ettiğimiz tefsircilerin söylediklerinin tersine sonuçlara gö-türür. Onların sözlerindeki ilk yanlış, bu ayetler arasında anlam birliği olduğu, ayetlerin yardımcı olma anlamındaki veliliğe değinerek bunun hangisinin doğru ve hangisinin yanlış olduğunu ayırt ettiği yolundaki açıklamalarıdır. Çünkü bu surenin Peygamberimizin son günlerinde, Veda Haccı sırasında indiği gerçek olmakla birlikte, diğer bir gerçek de onun bütün ayetlerinin hep birlikte inmemiş olmasıdır. Onun içindeki bazı ayetlerin bundan daha önce indiği şüphesizdir. Bunun kanıtı, o ayetlerin içerikleridir. Ayrıca bu ayetlerin iniş sebeplerine ilişkin aktarılan rivayetler de bunu desteklemektedir. Dolayısıyla ne bir ayetin bir ayetin öncesinde veya sonrasında yer alması, o ayetler arasında anlam bütünlüğüne delil sayılabilir, ne de iki ayet arasında belirli bir münasebetin olması, o ayetlerin birlikte indiklerine veya anlamları arasında bütünlük olduğuna delil teşkil eder. Üstelik bir de şu var: Bu ayetlerin öncesindeki ayetler, yani "Ey inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridirler." diye başlayan ayetler, müminlere Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyi yasaklamakta, münafıkları ve kalplerinde hastalık olanları onlara doğru koşmakla, onların tarafını tutmakla suç-lamakta, fakat Yahudilere ve Hıristiyanlara herhangi bir hitap yöneltmemekte, onlara herhangi bir mesaj vermemektedir. Buna karşılık bu iki ayetin sonrasında yer alan ayetlerde, yani "Ey iman edenler, sakın sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve kâfirlerden dinlerinizi alaya alanları, eğlence konusu ya Mâide Sûresi 55-56 ............................................................... 7 panları veli edinmeyin..." diye başlayan ayetlerde durum böyle değildir. Bu ayetler, Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyi yasakladığı gibi, onların durumunu ele alarak kendilerine hitap edilmesini emrediyor, sonra da onları münafıklık ve fasıklıkla suçluyor. Görülüyor ki, bu iki ayetin öncesinde ve sonrasında yer alan ayetlerin amaçları farklıdır. Böyleyken nasıl olur da aralarında anlam bütünlüğü olabilir?! Bir de şu var: "Ey inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin..." diye başlayan ayetleri incelerken gördük ki, yardımcı olma anlamındaki velilik bu ayetlerle bağdaşmaz; bu ayetlerdeki özellikler ve kullanılan öğeler, özellikle "Onlar birbirlerinin velileridirler." ve "Sizden kim onları veli edinirse, onlardandır." ifadeleri yardımcılık anlamındaki velilikle uyuşmaz. Çünkü iki kavim arasında yardımlaşma anlaşması yapılması, o kavimlerden birinin diğerinden olmasını, o kavimden sayılmasını gerektirmediği gibi, böyle bir anlaş-mayı yasaklamanın gerekçesi olarak, o falanca kavmin fertleri birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır, demek de yerinde olmaz. Fakat sevgi anlamındaki velilik anlaşması yapmak böyle değildir. Çünkü bu tür bir anlaşma, taraflar arasında psikolojik ve ruhsal kaynaşmayı gerektirir, taraflardan birinin diğerinin hayatî meselelerinde ruhsal ve fiziksel tasarrufta bulunmasını mubah hâle getirir, iki toplumu ahlâkta ve davranışlarda birbirine yaklaştırarak bu toplumların kendine özgü özelliklerini giderir. Şu da var ki, Peygamberimizi (s.a.a) yardımcı anlamında müminlerin velisi saymak caiz değildir. Bunun tersi doğrudur. Çünkü yüce Allah'ın önemle üzerinde durduğu ve Kur'ân'ın birçok ayetinde sözünü ettiği bu yardım, din konusundaki yardımdır. Bu durumda, dinin yasamacısı ve kanınlarının koyucusu olduğu için, 'Din Allah'ındır' denebilir.Bunun sonucu olarak Peygamberimiz veya müminler ya da her ikisi Allah'ın dinine yardım etmeye çağrılırlar veya Allah'ın koyduğu din hususunda Allah'ın yardımcıları olarak adlandırılırlar. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Havarîler, 'Biz Allah'ın yardımcılarıyız' dediler." (Saff, 14) "Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder." (Muhammed, 7) "Allah peygamberlerden söz aldı ki, ... ona inanacaksınız ve ona yardım edeceksi 8 .................................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 niz." (Âl-i İmrân, 81) Bu anlamda daha birçok ayet vardır. Aynı şekilde örneğin dine çağırdığı, onu tebliğ ettiği için 'Din Peygamberindir' veya biri yasamacı, diğeri yol gösterici olması hasebiyle, 'Din Allah'ın ve Peygamberinindir' de denebilir. Bunun sonucu olarak insanlar dine yardım etmeye çağrılır veya dine yardım ettikleri gerekçesi ile müminler övülür. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Onlar ki, onu korudurlar ve ona yardım ettiler." (A'râf, 157) "Onlar ki, Allah'a ve Peygamberine yardım ederler..." (Haşr, 8) "Onlar ki, barındırdılar ve yardım ettiler..." (Enfâl, 72) Bu anlamda daha birçok ayet vardır. Yine dinin hükümleri ile yükümlü oldukları ve o hükümlerle amel ettikleri için, 'Din Peygamberin ve müminlerindir.' de denebilir. Bu durumda da yüce Allah'ın onların velisi ve yardım edicisi olduğu ifade edilir. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Hiç şüphesiz, Allah kendisine yardım edenlere yardım eder." (Hac, 40) "Biz peygamberlerimize ve müminlere dünya hayatında ve şahitlerin (şahitlik için) ayağa kalktıkları gün mutlaka yardım ederiz." (Mü'min, 51) "Müminlere yardım etmek bizim üzerimize borçtur." (Rûm, 47) Bu anlamda başka ayetler de vardır. Fakat herhangi bir bakımdan dini müminlere tahsis etmek, o konuda müminleri temel kabul edip Peygamberimizi dışarıda tutmak, sonra da onu o konuda müminlerin yardımcısı saymak doğru değildir. Çünkü Peygamberimizin müminlere en güzel şekilde ortak olmadığı, en iyi şekilde pay sahibi olmadığı hiçbir dinî üstünlük yoktur. Bundan dolayı Kur'ân'da Peygamberimizin (s.a.a) müminlerin yardımcısı olduğunu ifade eden bir tek ayet bile yoktur. İlâhî kelâm, o benzersiz edebini gözetmeyi ihmal etmekten münezzehtir. Bu gerçek, Kur'ân'da Peygamberimize izafe edilen veliliğin tasarruf yetkisi veya sevgi ve muhabbet anlamına geldiğinin en güçlü delillerindendir. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Peygamber, müminler üzerinde kendilerinden daha çok yetki sahibidir." (Ahzâb, 6) "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." (Mâide, 55) Görüldüğü gibi hitap, müminlere yöneltilmiştir. Az önce de belirtildiği üzere, Peygamberi müminlerin yardımcısı anlamında onların velisi saymanın bir anlamı yoktur.
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:09 | Mesaj # 6 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Bu dediklerimizden şu sonuç ortaya çıktı: "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü..." diye başlayan iki ayetin, öncesindeki ayetlerin yardımcı olma anlamındaki veliliğe değindikleri farz edilirse, bu iki ayetin içeriği o ayetlerin içeriği ile aynı değildir. İkinci ayetin sonundaki, "...galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir." cümlesi sakın seni yanıltmasın. Çünkü galibiyet, yardım anlamındaki velâyetle uyuştuğu gibi, tasarruf velâyeti ve aynı şekilde sevgi ve muhabbet velâyetiyle de bağdaşır. Çünkü din mensuplarının nihaî hedefi olan dinî galibiyet, müminlerin herhangi bir vesile ile Allah- 'a ve Peygambere bağlanmaları ile gerçekleşir. Yüce Allah açık vaadi ile bu gerçeği müminlere duyurmuştur. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Allah, 'Ben ve peygamberlerim mutlaka galip geleceğiz' diye yazdı." (Mücâdele, 8) "Gönderilen peygamber kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti: Mutlaka kendilerine yardım edilecek ve galip gelecek olanlar, mutlaka bizim ordumuzdur." (Sâffât, 173) Üstelik, Şiî ve Sünnî kanallardan gelen çok sayıdaki rivayete göre, bu iki ayet namaz sırasında yüzüğünü sadaka olarak veren Hz. Ali hakkında inmiştir. Buna göre, bu iki ayet genel değil, özel anlamlıdır. Bu konudaki rivayetlerin büyük bir kısmını inşaallah ayetleri hadisler ışığında incelerken nakledeceğiz. Eğer çokluklarına ve yoğunluklarına rağmen bu tür rivayetler ayetlerin tefsirinde iniş sebebi olarak kabul edilmeyecek ise, hiçbir ayette hiçbir iniş sebebine dayanmak doğru olmaz. Bu açıktır. Dolayısıyla bu iki ayeti genel anlamlı sayarak müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını ifade ettiğini söylemenin hiçbir dayanağı yoktur. Evet, bazı tefsirciler bu rivayetlere itiraz etmişler. Oysa bu kadar çok sayıdaki rivayete itiraz etmeleri yersizdir. İleri sürdükleri itirazlar şunlardır: 1) Bu rivayetler, bu ayetlerin yardımcı olma anlamındaki velilikle ilgili zahirî içeriği ile çelişir. Bu noktaya yukarıda işaret edilmişti. 2) Bu rivayetler, çoğul kipi kullanıldığı hâlde tekilin kastedilmiş olmasını gerektirir. Çünkü bu rivayetlere dayanıldığı takdirde, "... namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminler"den 10 .............................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 Hz. Ali'nin kastedildiği kabul edilecektir ki, dil kuralları böyle bir tefsire müsait değildir. 3) Bu rivayetler, zekâttan maksadın yüzüğü sadaka olarak vermek olmasını gerektirir ki, buna zekât adı verilemez. Sözü edilen tefsirciler şöyle demişler: Buna göre, ayeti genel anlamlı saymalı ve burada "kasr'ul-kalp" veya "kasr'ul-ifrad" sanatının söz konusu olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü münafıklar Ehlikitab'ın yardımına koşuyorlar ve bunu vurguluyorlardı. Bu sebeple yüce Allah, onları böyle davranmaktan sakındırdı ve onların velilerinin (yardımcılarının) Ehlikitap ve münafıklar değil, Allah, O'nun Resulü ve gerçek müminler olduğunu ifade etti. Bu durumda tek bir problem kalıyor. O da bu anlamın "ve rükû hâlinde iken" ifadesi ile bağdaşmamasıdır. Bu problem de "rükû" kelimesinin Allah'a boyun eğme veya fakirlik ve düşük durumluluk şeklinde mecazî anlamda yorumlanması ile ortadan kalkar. İşte söz konusu tefsircilerin ileri sürdükleri itirazlar ve bu itirazlar ile ilgili açıklamaları bunlardır. Fakat bu ve benzeri ayetleri incelemek, ileri sürülen açıklamaları tümü ile geçersiz kılmaktadır. Önce bu ayetin yardım anlamındaki veliliği ifade eden bir anlatım içinde yer aldığı, dolayısıyla bu anlamda yorumlanması gerektiği tezini ele alalım. Daha önce belirtildiği üzere bu ayetlerin maksadı asla bu değildir. Eğer daha önceki ayetlerin yardım anlamındaki veliliği ele aldıkları farz edilse bile, bu ayet o ayetlerin bu maksadını paylaşmamaktadır. "...namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir" ifadesinde çoğul kullanıldığı hâlde tekilin kastedilmesi konusuna gelince; bu kitabın üçüncü cildinde Mübahele ayeti incelenirken bu konuda verilen ayrıntılı cevabı biliyorsun. O cevabın özü şu idi: Çoğul kipi kullanıp bununla tekil kastetmek ve çoğul kipini tekil anlamında kullanmak ile, uyarlanabileceği örneklere uyarlansın diye çoğul lafzı ile genel bir hüküm ortaya koymak ya da çoğul lafzı ile bazı vasıfları haiz bir topluluktan haber vermek, ancak bu genel hükmün uyarlanabileceği örneğin ya da bu vasıfları taşıyan ferdin sadece bir tane olması, birbirinden farklı şeylerdir. Birinci şıkkı dilbilgisi kuralları kabul etmez. Fakat ikincisi kurallara Mâide Sûresi 55-56 ................................................................. 11 uygundur ve kullanımı yaygındır. Bu itirazı yapanlar, acaba "Ey iman edenler, düşmanlarımı ve düşmanlarınızı veli edinmeyin. Siz onlara sevgi yolluyorsunuz... Siz onlara gizlice sevginizi iletiyorsunuz." (Mümtehine, 1) ayeti hakkında ne diyecekler? Çünkü ayette Kureyşliler ile mektuplaşan Hatıb b. Ebu Baltaa'nın kastedildiğini biliyoruz. "Eğer Medine'ye dönersek, üstün olanlarımız aşağı konumda olanları oradan çıkaracak." (Münafıkun, 8) ayeti de öyledir. Çünkü bu sözü Abdullah b. Übey b. Selul'un söylediği biliniyor. "Sana, ne infak edeceklerini sorarlar." (Bakara, 215) ayeti de böyledir. Çünkü bu soruyu soran tek kişidir. "Mallarını gece-gündüz, gizli-açık (Allah yolunda) harcayanlar..." (Bakara, 274) ayeti de bu kategoriye girer. Çünkü rivayetlere göre, ayette sözü edilen harcama Hz. Ali veya Ebu Bekir tarafından yapılmıştır. Bu çeşit ayetler çoktur. Bu örneklerin en şaşırtıcısı "Kalplerinde hastalık bulunanların, 'Bize bir felâketin gelmesinden korkuyoruz' diyerek..." (Mâide, 52) ayetidir. Çünkü bu itirazı yapan tefsircilerin de kabul ettikleri iniş sebebine ilişkin rivayetlere göre, bu sözü söyleyen Abdullah b. Übey'dir ve bu ayet sözünü ettiğimiz ayetler arasında yer almaktadır. Şöyle denebilir: Bu örneklerde, genellikle adı geçen kişiler gibi düşünen veya onların davranışlarını onaylayan başka kimseler de vardır. Bu yüzden yüce Allah onları ve onlar gibi olanları çoğul kipi ile ifade etmiştir. Buna şöyle cevap verilebilir: Demek ki, bu kullanımı caiz kılan bir incelik söz konusu olduğu zaman dil kuralları bakımından bunun bir sakıncası yoktur. O hâlde, "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." ayeti de pekâlâ bu kategoriye girebilir ve bunun inceliği de şu gerçeğe işaret olabilir: Ayette ifade edilen veliliğin de aralarında bulunduğu dinî üstünlükler, bazı müminlere rastgele verilip diğerlerine verilmeyen ayrıcalıklar değildir. Bunlar, ihlâsta ve amelde öne çıkmanın sonucudur, başka türlü elde edilemezler. Bir de şu var: Sözünü ettiğimiz rivayetleri nakledenlerin büyük ço-ğunluğu sahabîler ile onların hemen arkasından gelen tabiîndir. Bunlar, dillerinin saflığı bozulmamış öz Araplardır. Eğer böyle bir 12 ...................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 kullanım, dilbilgisi kurallarına aykırı olup o dili kullananların yadırgadığı bir tarz olsaydı, onların tabiatı bunu kabul etmez ve buna itiraz etmek asıl onlardan beklenirdi. Oysa onların hiçbirinden böyle bir itiraz rivayet edilmemiştir. Sözü edilen tefsircilerin "sadaka olarak yüzük vermeye zekât adı verilmez" şeklindeki itirazlarına gelince; buna şu şekilde cevap veririz: "Zekât" kelimesi, şeriat ehlinin dilinde bilinen ıstılâhî anlamını, onun dinde farz edildiğini bildiren ayetin inmesinden sonra kazanmıştır. Kelimenin sözlük anlamı ise, şeriat ehlinin dilindeki ıstılâhî anlamından daha geniş kapsamlıdır. Bu kelime, mutlak olarak veya namazla yan yana kullanıldığında "Allah rızası için mal harcama" anlamına gelir. Bu gerçek, eski peygamberlerden söz eden ayetlerde açıkça görülür. Meselâ Hz. İbrahim'den, Hz. İshak'tan ve Hz. Yakup'tan söz edilirken, "Onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik." (Enbiyâ, 73) buyruluyor. Başka bir ayette Hz. İsmail'den söz edilirken, "O, ehline namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve Rabbi katında beğenilmiş bir kişi idi." (Meryem, 55) buyuruluyor. Hz. İsa'nın beşikte söylediği sözleri nakleden şu ayette de aynı şey söz konusudur: "Sağ olduğum sürece bana namaz kılmayı ve zekât vermeyi emretti." (Meryem, 31) Oysa bu peygamberlerin şeraitlerinde İslâmiyet'te bilinen şekli ile malî zekâtın olmadığı bilinen bir gerçektir. Şu ayetler de bu kategoriye girer: "Gerçekten kurtulmuştur, zekât verip arınan ve Rabbinin adını anıp namaz kılan." (A'lâ, 15) "O kimse ki, malını verip arınır." (Leyl, 8) "Onlar ki, zekât vermezler ve onlar ahireti inkâr ederler." (Fussilet, 7) "Onlar ki, zekâtı verirler." (Mü'mi-nûn, 4) Mekke inişli surelerde, özellikle Fussilet ve benzeri gibi Peygamberimizin (s.a.a) peygamberliğinin başlangıç döneminde inen surelerde bu türden başka ayetler vardır. O sıralarda henüz bilinen anlamı ile zekât yasalaşmış değildi. Acaba o dönemde Müslümanlar bu ayetlerdeki "zekât" kelimesinden ne anlıyorlardı?! Hatta zekât ayeti olarak bilinen "Onların mallarından bir miktar sadaka al ki, onunla onları temizleyesin, arındırasın; ve onlara dua et, çünkü senin duan onların ıstıraplarını yatıştırır." (Tevbe,103)
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:11 | Mesaj # 7 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| ayeti, zekâtın sadakanın bir türü olduğunu ve zekât adını almasının sebebinin, mutlak olarak sadakanın temizleyici ve arındırıcı olması olduğunu gösterir. Ne var ki, bununla birlikte "zekât" kelimesi çoğunlukla şer'î dildeki sadaka anlamında kullanılmıştır. Bütün bu anlattıklarımızdan açıkça anlaşılıyor ki, mutlak sadakaya ve Allah yolunda yapılan malî harcamaya zekât adı verilmesinin hiçbir engeli yoktur. Yine ortaya çıktı ki, "rükû" kelimesine mecazî anlam vererek onu zahirî anlamından başka bir anlamda kullanmanın gerekçesi yoktur. Ayrıca "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." ifadesinin orijinalinde "inne" edatının ismi (veliyyukum=veliniz) tekil olduğu hâlde atfedilerek onun haberi olan cümlede (ellezîne âme-nû=müminler) çoğul getirilmesini göz önünde bulundurarak farklı yorumlar yapmanın da gerekçesi yoktur. Bundan iyice faydalanmalısın. "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." Ragıp İsfahanî, el-Müfredat adlı eserinde şöyle diyor: "Velâ ve tevalî kelimeleri, iki ve daha çok sayıda nesnenin aralarında yabancı bir nesne olmayacak şekilde bir arada bulunmaları demektir. Bu kelime istiâre yolu ile yer, nispet, arkadaşlık, yardım ve inanç bakımından yakınlık anlamında kullanılır. Vilâyet yardım, velâyet ise bir işi üstlenmek demektir. Velâyet ve vilâyet kelimelerinin, tıpkı delâlet ve dilâlet gibi, her ikisinin de aynı anlamı taşıdığı ve o anlamın, bir işi üstlenmek olduğu da söylenmiştir. Veli ve mevlâ kelimeleri de bu anlamda kullanılır. Bu kelimelerin her biri hem fail, yani muvalî, hem de mef'ul, yani muvalâ anlamına gelebilir. Mümin için 'O yüce Allah'ın velisidir' denir, fakat 'mevlâsıdır' dendiğine hiç rastlanmamıştır. Fakat 'Allah, müminlerin velisi ve mevlâsıdır' denir." Ragıp, sonra şöyle devam ediyor: "Tevellâ fiili, kendiliğinden geçişli (müteaddî binefsih) olarak kullanıldığı zaman tıpkı 'velâyet' gibi bir şeyin diğer şeye daha yakın noktada yer aldığını ifade eder. Örneğin, 'velleytu sem'î keza=kulağımı şu yöne çevirdim', 'velleytu aynî keza=gözümü şu tarafa çevirdim' ve 'velleytu vechî keza=yüzümü şu yöne döndürdüm' dendiği zaman o uzuvların o yöne doğru döndürüldüğü ve o yöne daha yakın bir vaziyet aldığı anlamını ifade eder. Yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Seni razı olaca 14 ............................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 ğın bir kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Nerede olsanız, yüzünüzü ona doğru çevirin.' [Bakara, 144] Ancak lafızda veya takdirde 'an' harf-i cerriyle geçişli (müteaddî) kılınırsa, o zaman bir şeyden yüz çevirme, ondan uzaklaşma anlamını ifade eder." (Ragıp'tan aktardığımız burada son buldu.) Anlaşılan o ki, velâyet kelimesi ile ifade edilen yakınlık kavramı, insan tarafından ilk önce cisimlerin yerleri ve zamanları arasındaki yakınlık hakkında kullanılmıştır. Sonra da Ragıb'ın anlattığının tersine istiâre yolu ile manevî yakınlığı ifade etmek üzere kullanılmıştır. İnsanın gelişme süreci ile ilgili araştırmalar bu sonucu ortaya koyar. İnsanın, hayatında somut nesneleri algılayıp onlarla ilgilenmesi, kavramlar ve anlamlar hakkında düşünüp onlarda tasarrufta bulunmasından daha öncedir. Özel bir yakınlık türü olan velilik, manevî meselelerde ele alındığında bunun gerekli sonucu şu olur: Veli, velisi olduğu kimsenin ancak kendi sahip olduğu ve kendi aracılığı olmaksızın başka hiç kimsenin sahip olmadığı bir hakka sahiptir. Dolayısıyla bir kimsenin kendisiyle ilgili başkasını yerine koyabileceği tüm tasarruflarda, onun yerini velisi tutar, başkası tutamaz. Ölünün velisi gibi. Ölünün sağlığında mülkiyet gerekçesi ile üzerinde tasarrufta bulunduğu malda velisi olan mirasçısı, mirasçılık veliliği gerekçesi ile tasarrufta bulunur. Küçük yaştaki çocuğun velisi, velilik gerekçesi ile küçük çocuğun malî işlerinde tasarrufta bulunarak işlerini düzenler. Yardımcı anlamındaki veli, yardım ettiği kimsenin işlerinde savunmasını kuvvetlendirme yönünde tasarrufta bulunur. Yüce Allah da kullarının velisidir. Onların dünya ve ahiret işlerini plânlayıp düzenler. O'ndan başka veli yoktur. Allah müminlerin dinleri konusundaki işlerini düzenleme konusunda onların velisidir. Bu veliliği hidayet, hakka çağrı, tevfik, yardım etme ve başka yollarla gerçekleştirir. Peygamber de, yasa koymak ve hüküm vermek suretiyle müminlerin lehine ve aleyhine hükmetmekle yetkili bir velidir. Devlet başkanı da, hükümdarlık yetkisinin çerçevesi içinde halka hükmeden bir velidir. Diğer velilik türlerinde de bu ölçüler geçerlidir. Köle azat etme, anlaşma yapma, komşuluk, boşama ve amca oğlu velilikleri, sevgi veliliği ve veliahtlık veliliği gibi... Mâide Sûresi 55-56 ................................................................. 15 "Yuvellûn'el-edbâr" yani, sırtlarını savaş meydanına doğru çeviriyorlar. "Tevelleytum" yani, siz kendinizi veya yüzünüzü falan şeyin tersi yönüne çevirerek onu kabul etmediniz. Veliliğin değişik kullanım alanlarındaki ortak anlamının özü, veliye tasarruf ve düzenleme yetkisi veren bir yakınlık türüdür. "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." ayeti, bu ayette sözü edilen veliliğin aynı türden tek bir velilik olduğuna delâlet eder. Çünkü Allah, O'nun Resulü ve o müminler sayıldıktan sonra hepsi birlikte "sizin velinizdir" ifadesine bağlanıyor. Bundan bütün bu sayılanlardaki veliliğin aynı anlamda olduğu anlaşılır. Bir sonraki ayetteki "galip gelecek olanlar, Allah'ın hizbidir." cümlesi de bunu teyit eder. Çünkü bu ifade, Allah'ı, O'nun Resulünü ve söz konusu müminleri veli edinenlerin tümünün Allah'ın velâyeti altında olmaları hasebiyle O'nun hizbi olduğunu ima veya ifade ediyor. Dolayısıyla Peygamberin ve sözü edilen müminlerin velâyeti, Allah'ın velâyeti türünden bir velâyettir. Yüce Allah, velâyet türlerinden tekvinî velâyeti kendine izafe eder. Bu velâyet O'nun her şeyi tasarrufu altında bulundurması, yaratıkların işlerini dilediği gibi düzenlemesi anlamına gelir. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Yoksa onlar Allah'tan başka veliler mi edindiler? Veli yalnız Allah'tır." (Şûrâ, 9) "Sizin Allah'tan başka bir veliniz, bir şefaatçiniz yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz." (Secde, 4) "Dünyada ve ahirette benim velim sensin." (Yûsuf, 101) "Allah kimi saptırırsa, artık onun O'ndan başka bir velisi olmaz." (Şûrâ, 44) Şu ayetler de okuduğumuz ayetlerle aynı anlamdadır: "Biz insana şah damarından daha yakınız." (Kaf, 16) "Biliniz ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer." (Enfâl, 24) Yüce Allah'ın bazı ayetlerde kendine izafe ettiği yardım etme anlamındaki velâyeti de tekvinî velâyetin kapsamında sayabiliriz. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Bu böyledir. Çünkü Allah müminlerin velisidir (yardımcısıdır). Kâfirlerin ise velisi (yardımcısı) yoktur." (Muhammed, 11) "O'nun (Peygamberin) velisi (yardımcısı) Allah'tır." (Tahrîm, 4) Şu ayet de aynı anlamdadır: "Müminlere yardım etmek üzerimize borçtur." (Rûm, 47) Yine yüce Allah, müminlerin dinî işleri ile ilgili olan yasa koyma, hidayet, irşat ve tevfik gibi konularda onların veliliğini de kendine izafe eder. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Allah müminlerin veli 16......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 sidir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır." (Bakara, 257) "Allah müminlerin velisidir." (Âl-i İmrân, 68) "Allah takva sahiplerinin velisidir." (Câsiye, 19) Şu ayet de aynı anlama gelir: "Allah ve Resulü bir işte hüküm verdikleri zaman artık mümin bir erkek ve kadının, işlerini kendi isteğine göre belirleme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (Ahzâb, 36) Yüce Allah'ın Kur'ân'da kendine izafe ettiği velâyet türleri bunlardır. Bunlar özleri itibariyle "tekvinî velâyet" ile "teşriî velâyet"e dönerler. Bunlara "hakikî velâyet" ve "itibarî velâyet" de denebilir. Yüce Allah, Peygambere (s.a.a) mahsus velâyet türü olarak teşriî velâyeti zikreder. Teşriî velâyet yasa koymayı, hakka çağırmayı, ümmeti eğitmeyi, onlara hükmetmeyi ve aralarında hüküm vermeyi içerir. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Peygamber, müminler üzerinde kendilerinden daha çok yetki sahibidir." (Ahzâb, 6) Şu ayetler de aynı anlamdadır: "Biz sana hak olarak kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin." (Nisâ, 105) "Sen insanları kesinlikle doğru yola iletirsin." (Şûrâ, 52) "Allah, onlara kendilerinden olan ve onlara Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, kendilerine kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi." (Cum'a, 2) "Sana da bu Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara indirileni kendilerine açıklayasın." (Nahl, 44) "Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin." (Nisâ, 59) "Allah ve Resulü bir işte hüküm verdikleri zaman artık mümin bir erkek ve kadının, işlerini kendi isteğine göre belirleme hakkı yoktur." (Ahzâb, 36) "Onların arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmasınlar." (Mâide, 49) Fakat daha önce de söylediğimiz gibi yüce Allah, ümmete yardımcı olma anlamındaki veliliği Peygamber efendimize (s.a.a) izafe etmemiştir. Bütün bunlardan çıkan ortak sonuca göre Peygamberimizin, ümmeti Allah'a sevk etme, onları yönetme ve aralarında hüküm verme konusunda onlar üzerinde velilik yetkisi vardır. Onlar da ona mutlak anlamda itaat etmekle yükümlüdürler. Buna göre Peygamberimizin (s.a.a) veliliği Allah'ın teşriî veliliğinin kapsamına girer. Bununla şunu kastediyoruz: Mâide Sûresi 55-56 ...................................................... 17 Peygamberimize (s.a.a) ümmetin önderi olarak itaat etmek farzdır. Çünkü ona itaat, Allah'a itaat ve onun velâyeti Allah'ın velâyetidir. Az önce okuduğumuz ayetlerin bir kısmı bunun delilidir. Şu ayetler gibi: "Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin." (Nisâ, 59) "Allah ve Peygamber bir işte hüküm verdikleri zaman..." (Ahzâb, 36) Bu anlamdaki diğer ayetler de öyledir. "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." ayetinde Allah'a ve O'nun Resulüne atfedilerek müminler için söz konusu edilen velilik de, Allah ve Peygamberimiz için sabit olan bu anlamdaki veliliğin aynısıdır. Çünkü ayetin akışı, bu veliliğin bir velilik olduğunu ve bu veliliğin asaleten yüce Allah'ın, bağımlı olarak ve Allah'ın izni ile de Peygamberin ve ayette sözü geçen müminlerin hakkı olduğunu gösteriyor.
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:13 | Mesaj # 8 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Eğer ayette Allah'a izafe edilen velilik, müminlere izafe edilen velilikten başka türde olsaydı, yanlış anlama ihtimalini ortadan kaldırmak için müminler için başka bir velilik zikredilmesi uygun oldurdu. Buna benzer durumlarda olduğu gibi. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "O sizin için hayırlı bir kulaktır. Allah'a inanır, müminlere inanır." (Tevbe, 61) Bu ayette "inanmak" kelimesi tekrarlanmış; çünkü her iki yerdeki anlamı birbirinden farklıdır. Bunun benzerini "Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin." (Nisâ, 59) ayetinde de görüyoruz. Kitabımızın önceki cildinde bu ayeti tefsir ederken bu hususa dikkat çekmiştik. Üstelik "Sizin veliniz" ifadesindeki "veli" kelimesi tekil, izafe edildiği "müminler" kelimesi ise çoğuldur. Tefsirciler, bu durumu buradaki veliliğin tek anlamı olduğu ve bunun asaleten yüce Allah- 'a, bağımlı olarak da O'ndan başkalarına ait olduğu şeklinde açıklamışlar. Bütün bu dediklerimizden, "Sizin veliniz ancak..." ifadesindeki sınırlamanın "kasr'ul-ifrad" anlamında olduğu hususu da açıklık kazanmış oldu. Yani muhatapların, bu veliliğin hem ayette sayılanlar, hem de başkaları için söz konusu olduğunu zannetmemeleri için bu veliliğin sadece ayette sayılanlara mahsus olduğu vurgulanmıştır. Bu sınırlama, "kasr'ul-kalb" anlamını ifade etmeye yönelik bir sınırlama olarak da yorumlanabilir. (Bu durumda, "Allah, O'nun Resulü ve ayette sözü edilen müminler sadece sizin velinizdir, başkaları değil" gibi bir anlam ortaya çıkar.) 18 ....................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 "...namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren..." Bu ifade, (inananların velisi olarak bildirilen) "müminler" hakkında bir açıklamadır. "ve rükû hâlinde iken" ifadesi "zekât veren" ifadesiyle ilintili hâldir. "Rükû" insan vücudunun belirli bir durumunu ifade eder. Beli bükülmüş yaşlı adama da "şeyh-i râki" derler. Şeriat dilinde ise ibadette belirli bir durum anlamına gelir. Yüce Allah, "rükûa varanlar ve secde edenler" (Tevbe, 112) buyuruyor. Rükû, Allah'a boyun eğmeyi, O'nun karşısında alçalmayı temsil eder. Fakat secdenin aksine bu ibadet biçimi İslâm'da namaz dışında meşru değildir. Rükû, boyun eğmeyi ve alçalmayı içerdiği için bazen istiâre yolu ile her boyun eğme ve alçalma veya fakirlik ve geçim sıkıntısı gibi normal olarak başkasına boyun eğme sonucunu doğuran hâller anlamında da kullanılır. "Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve sözü edilen müminleri veli edinirse, (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir." Ayette geçen "yetevelle" fiilinin mastarı olan "tevellî" veli edinmek demektir. "Müminler"den maksat, bir önceki ayette sözü edilen müminlerdir. "Galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir." ifadesi, şartın cezası yerindedir, ama ceza değildir. Bu ifade, hükmün sebebine delâlet etsin diye büyük önermeyi sonuç yerine koymak kabilindendir. Buna göre ayetin anlamı, "Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve sözü edilen müminleri veli edinirse galiptir. Çünkü o Allah'ın hizbindendir ve Allah'ın hizbi kesinlikle galiptir" şeklindedir. Buna göre bu ifade, o kimselerin Allah'ın hizbi olduklarını kinaye yolu ile dile getiren bir ifadedir. Ragıp İsfahanî'nin açıklamasına göre "hizb" katı ve sert bir topluluk demektir. Yüce Allah, Kur'ân'ın başka bir yerinde de buradakine yakın bir içeriği bulunan bir ayette "Allah'ın hizbi" tabirini kullanmış ve onların kurtuluşa eren kimseler olduklarını belirtmiştir. Sözünü ettiğimiz ayet şudur: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir topluluğun babaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları da olsa Allah'a ve Peygambere düşman olanlarla dost olduklarını göremezsin. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onlar Allah'ın hizbidirler. İyi bil ki, Mâide Sûresi 55-56 ............................................................... 19 felâha erenler, yalnız Allah'ın hizbidir." (Mücadele, 22) Ayette geçen "felah" kelimesi, istenileni elde etme, hedefe kavuşma anlamında zafer ve galibiyet demektir. Yüce Allah bu galibiyet ve felâhı, müminlere en güzel ifadelerle vaat etmiş, onlara buna kavuşacakları müjdesini vermiştir. "Müminler kesinlikle felâha ermiştir." (Mü'minûn, 1) ayetinde olduğu gibi. Bu anlamdaki ayetlerin sayısı çoktur. Bu ayetlerin hepsinde "felâh" kelimesi mutlak biçimi ile yer almıştır. Buna göre maksat mutlak galibiyet, mutlak felâhtır. Yani dünyada ve ahirette mutluluğa ermek, hakka erişmek, kötülüğe galip gelmek ve batılı yok etmektir. Bu sonuç, dünyada Allah'ın dostlarından oluşmuş ve şeytanın dostlarından arınmış takva sahibi sağlıklı bir toplumda varolabilen temiz hayatla, ahirette ise âlemlerin Rabbinin huzurunda gerçekleşebilir.
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:14 | Mesaj # 9 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| [font=Arial]AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI el-Kâfi adlı eserde Ali b. İbrahim'den, o da babasından, babası da İbn-i Ebu Ümeyr'den, o da Ömer b. Üzeyne'den, o da Zürare, Fudayl b. Yesar, Bukeyr b. A'yun, Muhammed b. Müslim, Bureyd b. Muavi-ye ve Ebu'l-Carud'dan İmam Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilir: "Yüce Allah, Peygambere (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) veliliğini emretti, ona, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayetini indirdi ve ulülemrin veliliğini farz kıldı. Ashap bunun ne olduğunu bilmediler. Bunun üzerine Allah, Hz. Muhammed'e (s.a.a) namazı, zekâtı, orucu ve haccı açıkladığı gibi velâyeti de açıklamasını emretti." "Allah'tan bu emir gelince, Peygamber (s.a.a) sıkıntıya kapıldı. İnsanların dinlerinden dönmelerinden, kendisini yalanlamalarından korktu. Bu sıkıntı üzerine yüce Allah ona, 'Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen mesajı tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur.' (Mâide, 67) ayetini indirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) Allah'ın emrini haykırdı. Gadir-i Hum günü 'Toplanın' diye seslendi ve ayağa kalkarak Hz. Ali'nin (a.s) veliliğini ilân etti. Ardından insanlara, orada olanların olmayanlara bu mesajı duyurmalarını emretti." 20 ................................................ El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 Ömer b. Üzeyne'nin Ebu'l-Carud dışındaki ravilerin tümüne dayanarak naklettiğine göre İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: "Bu, son farz idi. Velâyet meselesi, son farz olduğu için yüce Allah arkasından, 'Bugün sizin dininizi olgunlaştırdım ve size nimetimi tamamladım.' (Mâide, 3) ayetini indirdi. Yüce Allah bu ayette, 'Bundan sonra size başka bir farz indirmeyeceğim. Size ait farzları tamamladım.' diyor." [Usûl-i Kâfi, c.1, s.289. h:4] el-Burhan ve Gayet'ül-Meram adlı eserlerde Şeyh Saduk'un kendi rivayet zinciriyle Ebu'l-Carud'a dayanarak verdiği bilgiye göre İmam Bâkır (a.s) "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." ayeti hakkında şöyle buyurdu: "Aralarında Abdullah b. Selâm'ın, Esed'in, Sâlebe'nin, İbn-i Yâmin'in ve İbn-i Suriya'nın bulunduğu bir grup Yahudi, Müslüman olmuştu. Bunlar Peygamberimize gelerek şu soruyu sordular: 'Ey Allah'ın elçisi! Hz. Musa, yerine Yuşa b. Nun'u vasiyet etti. Senin vasin kimdir? Senden sonra velimiz kim olacak?' Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayeti indi." "O sırada Peygamberimiz onlara, 'Kalkın.' dedi, onlar da kalktılar ve mescide vardılar. İçeri girerken dışarı çıkan bir dilenci ile karşılaştılar. Peygamberimiz ona, 'Ey dilenci, sana bir şey veren oldu mu?' diye sordu. Dilenci, 'Evet, bu yüzüğü verdiler.' dedi. Peygamberimiz, 'Onu sana kim verdi?' diye sordu. Dilenci, 'Şu namaz kılan adam.' dedi. Peygamberimiz, 'Sana yüzüğü verirken ne durumda idi?' diye sordu. Dilenci, 'Rükû hâlinde idi.' dedi. Bunun üzerine Peygamber tekbir getirdi ve arkasından mescittekiler de tekbir getirdiler." "Arkasından Peygamberimiz, 'Benden sonraki veliniz Ali'dir' dedi. Sahabîler de, 'Biz Allah'ın Rabbimiz, Muhammed'in peygamberimiz ve Ali'nin velimiz olmasına razı olduk.' dediler. Bunun üzerine, 'Kim Allah'ı, O'nun Resulü ve sözü edilen müminleri veli edinirse, (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir.' ayeti indi." [el-Burhan, c.1, s.480; Gayet'ül-Meram, s.107] Tefsir'ul-Kummî adlı eserde müellif, babasından, o da Safvan'dan, o da Eban b. Osman'dan, o da Ebu Hamza Sumalî'den İmam Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz, Mâide Sûresi 55-56 ........................................................ 21 aralarında Abdul-lah b. Selâm'ın da bulunduğu bir grup Yahudi ile oturduğu bir sırada bu ayeti indi. Peygamber mescide gitmek üzere çıktı. Karşısına bir dilenci çıktı. Peygamber ona, 'Sana bir şey veren oldu mu?' diye sordu. Dilenci, 'Evet, şu namaz kılan adam.' karşılığını verdi. Peygamberimiz yakına gelince onun Hz. Ali olduğunu gördü." Ben derim ki: Bu rivayet, Tefsir'ul-Ayyâşî'de de İmam Bâkır'- dan (a.s) nakledilmiştir. [c.1, s.328, h:139] el-Emalî adlı eserde Şeyh Tusî, Muhammed b. Muhammed'- den -yani Şeyh Müfid'den-, o Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed-i Katip'ten, o Hasan b. Ali Zâferanî'den, o Ebu İshak İbrahim b. Muhammed Saka-fî'den, o Muhammed b. Ali'den, o Abbas b. Abdullah Anberî'den, o Abdurrahman b. Esved Kindî Yeşkurî'den, o Avn b. Ubeydullah'tan, o babasından, babası dedesi Ebu Râfi'den şöyle dediğini nakleder: "Bir gün Peygamberimizin yanına girdim. Peygamber uyuyordu. Odanın bir yanında bir yılan gördüm. Onu öldürüp Peygamberimizi uyandırmak istemedim. O sırada ona vahiy indiğini düşündüm. Bu yüzden Peygamber ile yılan arasında yere uzandım ve, 'Eğer yılandan bir kötülük gelirse ona değil, bana gelsin.' dedim." "Durumdan memnundum. O sırada Peygamber (s.a.a) uyandı. Uyanırken 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.' ayetini okuyordu. Ayeti sonuna kadar okuyup bitirince, 'Ali'ye yönelik nimetini tamamlayan Allah'a hamdolsun. Allah'ın kendisine yönelik bu bağışı yüzünden ne mutlu ona!' dedi. Sonra bana dönerek, 'Burada ne işin var?' diye sordu. Kendisine odadaki yılan meselesini anlattım. Bana, 'Öldür onu.' dedi. Ben de dediğini yaptım. Sonra bana, 'Ey Ebu Râfi, bir gün gelecek bir grup Ali ile savaşacak. Ali hak üzere ve o grup batıl üzere olacak. O gün sen ne yapacaksın? Onlara karşı cihat etmek hak olarak Allah için yapılan bir cihattır. Buna gücü yetmeyen onlara kalbi ile karşı çıkmalıdır. Bunun ötesinde başka bir şey yoktur.' dedi. Peygamberimize, 'Ya Resulallah, benim için Allah dua et ki, eğer o zamanı görürsem, bana onlarla savaşma gücü versin.' dedim. Peygamberimiz benim için dua etti ve 'Her peygamberin bir güvendiği kişi vardır. Benim güvenilir adamım da Ebu Râfi'dir.' dedi." Ebu Râfi sözlerine şöyle devam ediyor: "Osman'dan sonra halk 22 ......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 Hz. Ali'ye biat edip Talha ile Zübeyr ona karşı çıkınca Peygamberimizin sözlerini hatırladım. Bunun üzerine Medine'deki evimi ve Hay-ber'deki arazimi sattım. Yanıma çocuklarımı alarak Hz. Ali ile birlikte sefere çıktım. Arzum onun önünde şehit olmaktı. Fakat ben bu arzuma yetişemeden o Basra'dan geri döndü. Sonra onunla birlikte Sıffin ve Nehrevan savaşlarında savaştım. Kendisi şehit edilinceye kadar onun-la birlikte oldum. Sonra Medine'ye döndüm. Orada ne evim ve ne arazim vardı. Hz. Hasan bana Yenbu'da bir parça arazi verdi ve Hz. Ali'nin evinin bir bölümünü bana ayırdı. Ben de ailemle birlikte orada oturmaya başladı [/font]
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:16 | Mesaj # 10 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Tefsir'ul-Ayyâşî'de müellif, Hasan b. Zeyd'den, o babası Zeyd b. Hasan'dan, o dedesinden Ammar b. Yasir'in şöyle dediğini rivayet eder: "Bir gün Hz. Ali nafile namazında rükû hâlindeyken başına bir dilenci dikildi. Hz. Ali parmağındaki yüzüğü çıkarıp dilenciye verdi. Dilenci varıp bunu Peygambere haber verdi. Bunun üzerine Peygambere, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." ayeti indi. Peygamberimiz bu ayeti bize okudu ve arkasından şöyle dedi: 'Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım, ona dost olanlara dost, düşman olanlara düşman ol!" [c.1, s.327, h:139] Tefsir'ul-Ayyâşî'de müellif, Mufaddal b. Salih'ten, o da arkadaşlarının birinden iki imamdan (a.s) birinin (İmam Bâkır veya İmam Sadık) şöyle buyurduğunu nakleder: "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." ayeti inince, Peygamberimiz sıkıntıya düş-tü, Kureyşlilerin kendisini yalanlayacaklarından korktu. Bunun üzerine yüce Allah, 'Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen mesajı tebliğ et...' ayetini indirdi. Peygamberimiz de Gadir-i Hum günü bu görevi yerine getirdi." [c.1, s.328, h:140] Aynı eserde müellif Ebu Cemile'den, o da arkadaşlarının birinden iki imamdan (a.s) birinin (İmam Bâkır veya İmam Sadık) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz şöyle buyurdu: Allah bana şu dört kimseyi sevmemi vayhetti: Ali, Ebuzer, Selman ve Mikdad." Ravi diyor ki: "Ben, 'Onca kimse arasında bunu (kimin veli olduğunu) bilen biri yok muydu?' diye sordum. Bunun üzerine İmam, 'Üç kişi vardı.' karşılığını verdi. 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.' ayeti ile 'Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan ulülemre itaat edin.' ayetlerinin kimin Mâide Sûresi 55-56 ................................................... 23 hakkında indiğini soran biri olmadı mı? diye sordum. İmam, 'Bu ayetlerin kim hakkında indiği bir yana, onların nereden kendilerine geldiğini bile sormazlardı.' cevabını verdi." [c.1, s.328, h:141] Gayet'ül-Meram adlı eserde müellif, Şeyh Saduk'tan, o kendi rivayet zinciriyle Ebu Said Verrak'tan, o babasından, babası Cafer b. Mu-hammed'den, o babasından ve babası da dedesinden naklettiğine göre Hz. Ali, Ebu Bekir'in halifeliği üstlendiği sırada ona bazı çağrılarda bulundu, kendi üstünlüklerini anlattı ve bu konuda Peygamberden (s.a.a) kaynaklanan delilleri hatırlattı. Söylediklerinden biri şuydu: "Allah adına söylemeni istiyorum: Yüzük zekâtı ile ilgili ayette Peygamberin veliliği ile birlikte anılan velilik, Allah tarafından bana mı verildi, yoksa sana mı?" Ebu Bekir, Hz. Ali'ye, 'Sana verildi.' dedi." [s.108, h:16] Şeyh, el-Mecalis adlı eserinde kendi rivayet zinciriyle Ebuzer'den şöyle naklediyor: "Hz. Ali, Şûra Günü Osman, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Vakkas'a Allah adına çağrıda bulundu. Aralarında Peygamberin sözleri de bulunan çeşitli delillerle karşılarına çıktı. Hep-si de söylediklerinin doğru olduğunu kabul ediyordu. Söylediklerinden biri şu idi: İçinizde rükû hâlindeyken sadaka verdiği için hakkında, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.' ayeti inen benden başka biri var mı?' Hepsi, 'Hayır, yok.' dediler." el-İhticac adlı eserde verilen bilgiye göre İmam Ali b. Muhammed Hadi (a.s), Ahvaz halkının cebir ve tefviz konularına ilişkin sorularına cevap olarak yazdığı mektupta şöyle diyor: "Bütün İslâm ümmeti, Kur'ân'ın hak olduğu ve onda hiçbir şüphe olmadığı hususunda ittifak etmiştir, aralarında hiçbir ihtilâf yoktur. Bütün İslâm fırkalarında bu böyledir. Onlar bu ortak görüşlerinde isabetlidirler ve Allah'ın indirdiklerini tasdik etmekle Peygamberimizin (s.a.a) 'Benim ümmetim sapıklıkta birleşmez.' hadisinin işaret ettiği doğru yoldadırlar. Peygamberimiz bu hadisinde ümmetin hep birlikte kabul ettiği, birbirlerine muhalefet etmedikleri görüşün hak olduğunu bildirmiştir. Hadisin anlamı budur. Yoksa onun anlamı, cahillerin yorumları ve inatçıların söyledikleri değildir. Onların yorumları, Kur'ân'-ın hükmünü ortadan kaldırıp uydurma hadislerin ve yanıltıcı rivayetlerin hükümlerine uymayı telkin ediyor. Yaptıkları iş, Kur'ân'ın nasları-na ve ışık saçan açık 24............................................ El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 ayetlerin gerçeklerine ters düşen helâk edici, aşağılık nefsanî arzuların peşine takılmaktır. Allah'tan bizi namaz kılmaya muvaffak etmesini ve doğru yola iletmesini dileriz." İmam (a.s) sözlerine şöyle devam ediyor: "Kur'ân bir haberin doğru ve gerçek olduğuna şahadet edince, eğer ümmetin bir bölümü bu haberi inkâr ederse, ona bu uydurma hadislerden biri ile karşı çıkarlar. Onlar bu haberi inkâr etmekle ve Kur'ân'ı göz ardı etmekle sapıklığa düşmüş olurlar." "Kur'ân tarafından doğrulandığı bilinen ve Peygamberimizin sözü olduğu ittifakla kabul edilen en sahih hadislerden biri şudur: Ben sizin aranızda iki halife bırakıyorum: Allah'ın kitabı ve özsoyum. Bunlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar birbirinden ayrılmaksızın (Kevser) havuzun( un) başında bana geleceklerdir." "Peygamberimizin aynı anlamdaki diğer bir hadisi de şöyledir: Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum: Allah'ın kitabı ve özsoyum olan Ehlibeytim. Bu ikisi havuzun başında benim yanıma ge-linceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Onlara sarıldığınız sürece asla dalâlete düşmezsiniz." "Kur'ân'da bu hadisin doğruluğuna delâlet eden ayetler vardır. Meselâ şu ayet bunlardan biridir: 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' İlim adamlarından gelen rivayetler de şu hususta görüş birliği hâlindedirler ki, Hz. Ali, rükû hâlindeyken yüzüğünü sadaka olarak verdi ve yüce Allah onun bu işini takdirle karşılayarak bu ayeti onun hakkında indirdi." "Ayrıca Peygamberimizin Hz. Ali'yi diğer sahabîlerden farklı biçimde ön plâna çıkardığını belirten sözleri vardır. Bunların başlıcaları şunlardır: "Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol!" "Ali benim borçlarımı öder, verdiğim sözleri yerine getirir, o benden sonra başınızdaki halifemdir." "Peygamberimiz (sefere çıkarken) Hz. Ali'yi Medine'de kendi yerine vekil bıraktığında Hz. Ali, 'Beni kadınlar ve çocuklar üzerine mi halife bırakıyorsun?' dedi. Peygamberimiz ona şu cevabı verdi: Mâide Sûresi 55-56 .......................................................... 25 Musa için Harun ne idi ise, sen de benim için öyle olmaya razı değil misin? Yalnız benden sonra peygamber gelmeyecektir." "Böylece Kur'ân'ın bu rivayetleri doğruladığını ve bu delillerin gerçek olduğunu gösterdiğini öğrendik. Bu rivayetler Kur'ân'a uygun olunca ümmetin onlara inanması gerekir. Bu rivayetlerin Kur'ân'a uygun olduğunu ve Kur'ân'ın da bu rivayetlere uygun olduğunu ve onlara işaret ettiğini gördüğümüzde onlara uymak farz olur. İnatçıların ve fesatçıların dışında hiç kimse bu gerçeği göz ardı edemez." [c.2, s.251-253] el-İhticac adlı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle buyurduğu nakledilir: "Münafıklar Peygambere şöyle demişlerdi: 'Rabbinin bize yüklediği farzlar dışında yükleyeceği başka bir farz var mı? Eğer varsa onu bize bildir ki, başka bir farz kalmadı diye rahatlayalım.' Bunun üzerine şu ayetler indi: 'De ki: Size bir tek öğüt veriyorum...' (Sebe, 46) Yani size velâyeti öğütlüyorum. 'Sizin veliniz ancak Allah, O'- nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' Bütün ümmetin görüş birliği ile sabittir ki, o gün rükû hâlinde tek bir kişiden başka kimse zekât vermemiştir..." Şeyh Müfid el-İhtisas adlı eserinde, Ahmed b. Muhammed b. İsa'dan, o da Kasım b. Muhammed Cevherî'den naklettiğine göre Hasan b. Ebu'l-Alâ şöyle dedi: "İmam Sadık'a (a.s), 'Peygamberin vasiyet ettiği kimselere itaat etmek farz mıdır?' diye sordum. Bana şu cevabı verdi: Evet; onlar Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: 'Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan ulülemre itaat edin.' (Nisâ, 59) Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." [s.277]
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:18 | Mesaj # 11 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| [size=10]Ben derim ki: el-Kâfi adlı eserde bu rivayet, Hüseyin b. Ebu'l- Alâ' aracılığı ile İmam Sadık'tan,1 bu anlamda bir başka rivayet de Ahmed b. İsa aracılığı ile yine İmam Sadık'tan nakledilmiştir.2 Bu rivayetlerde Hz. Ali hakkında inen ayetin bütün Ehlibeyt İmamlarına izafe edildiği görülüyor. Bunun sebebi onların tek bir aile olmaları ve konumlarının aynı olmasıdır. 1- [Usûl-u Kâfi, c.1, s.189, h:16] 2- [Usûl-u Kâfi, c.1, s.187, h:7] 26 ............................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 Sa'lebî Tefsiri'nde şu bilgiye yer verildiği aktarılıyor: Bize Ebu'l- Hasan Muhammed b. Kasım Fakih, ona Abdullah b. Ahmed Şa'ranî, ona Ebu Ali Ahmed b. Ali b. Rezin, ona Muzaffer b. Hasan Ensarî, ona Serî b. Ali Varrak, ona Yahya b. Abdulhamid Cemanî, ona Kays b. Rebî, ona A'meş, ona Abaye b. Rib'î bildirdiğine göre bir gün Abdullah b. Abbas Zemzem kuyusunun yanı başında bize hadis naklediyordu. O sırada başı ve yüzü sarıkla örtülmüş bir adam çıkageldi. Abdullah, "Peygamber dedi ki" dedikçe, o da ona, "Peygamber dedi ki" diye karşılık veriyordu." İbn-i Abbas adama, "Allah adına sana soruyorum, sen kimsin?" dedi. Adam yüzünü örten sarığı açarak şunları söyledi: "Ey insanlar, beni tanıyan tanır. Tanımayanlara söylüyorum ki, ben Cündeb b. Cü-nade Bedrî Ebuzer Gıfarî'yim. Peygamberimizden şu iki kulağımla işittim. Yalan söylüyorsam kulaklarım sağır olsun. Onu bu iki gözümle gördüm. Yalan söylüyorsam gözlerim kör olsun. Peygamber şöyle dedi: Ali, iyilerin önderi ve kâfirlerin öldürenidir. Ona yardım edene Allah yardım eder. Onu yalnız bırakanı Allah yalnız bırakır." "Ben günlerden bir gün Peygamber (s.a.a) ile birlikte öğle namazı kılıyordum. Dilencinin biri mescit içinde yardım istedi. Hiç kimse ona bir şey vermedi. Bunun üzerine ellerini havaya kaldırarak: 'Allah'ım şahit ol ki, ben Peygamberin mescidinde yardım istedim; fakat hiç kimse bana bir şey vermedi.' dedi. O sırada rükû hâlinde olan Hz. Ali dilenciye sağ elinin yüzük parmağını işaret etti. Hz. Ali'nin o parmağında yüzük vardı. Dilenci ona yaklaştı ve parmağındaki yüzüğü çıkarıp aldı." "Bu olay Peygamberin gözü önünde gerçekleşmişti. Peygamber namazı bitirince başını havaya kaldırdı ve şöyle dedi: 'Allah'ım, Musa sana şöyle dua etmişti: 'Rabbim, göğsümü benim için aç, işimi bana kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki, söylediklerimi anlasınlar ve ailemden bana bir yardımcı kıl, kardeşim Harun'u. Onunla arkamı güçlendir ve onu işime ortak et.' [Tâhâ, 25-32] Kur'ân'da buyurduğuna göre sen de ona şu cevabı verdin: 'Pazunu kardeşinle güçlendireceğiz ve ikinize bir kudret vereceğiz. Artık ayetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler.' [Kasas, 35]" "Allah'ım, ben senin peygamberin ve seçilmiş kulun Muham Mâide Sûresi 55-56 .......................................................... 27 med'im. Allah'ım, benim de göğsümü bana aç, işimi bana kolaylaştır ve ailemden bana bir yardımcı kıl, Ali'yi. Onunla arkamı güçlendir." Ebuzer şöyle devam ediyor: "Peygamber (s.a.a) sözlerini tamamlar tamamlamaz Cebrail, Allah katından inerek ona, 'Ey Muhammed! Oku!' dedi. Peygamberin, 'Ne okuyayım?' demesi üzerine ona, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir, diye oku.' dedi." [Gayet'ül-Meram'dan naklen, s.103, h:1] Zerrrin, el-Cem'u Beyne's-Sıhah'is-Sitte adlı eserinin üçüncü cildinde, "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü..." ayetinin tefsirinde Neseî'den naklen şu bilgiye yer veriyor: Abdullah b. Selâm dedi ki: "Peygambere (s.a.a) geldik ve ona, 'Allah'a ve Peygambere inandık diye kavmimiz bize düşman kesildi, bizimle konuşmayacaklarına yemin ettiler.' dedik. Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayeti indi." "Arkasından Bilâl öğle ezanını okudu. İnsanlar namaza kalktılar. Kimi secdede, kimi de rükûda idi. O sırada bir dilenci dilenmekte ve yardım istemekteydi. Ali rükû hâlinde iken ona yüzüğünü verdi. Dilenci bunu Peygambere haber verdi. Peygamber de bize şu ayetleri okudu: Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir. Kim Allah'ı, O'nun Resulü ve sözü edilen müminleri veli edinirse, (bilsin ki) galip gelecekler olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir." İbn-i Mağazilî'nin Menakıb adlı eserinde "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." ayetinin tefsiri sırasında şu bilgiye yer verildiği naklediliyor: Muhammed b. Ahmed b. Osman'ın, Ebu Bekir Ahmed b. İbrahim b. Şazan Bezzaz'dan, onun Hasan b. Ali Advî'den, onun Seleme b. Şebib'den, onun Abdurrezzak'tan, onun Mücahid'den rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas, "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." ayetinin Hz. Ali (a.s) hakkında indiğini bildirmiştir. Yine aynı eserde şu bilgiye yer verildiği naklediliyor: Ahmed b. Muhammed b. Tavan'ın, Ebu Ahmed Ömer b. Abdullah b. Şevzeb'- den, onun Muhammed b. Ahmed Askerî Dekkak'dan, onun 28 ..................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 Muham-med b. Osman b. Ebu Şeybe'den, onun Ubade'den, onun Ömer b. Sa-bit'ten, onun Muhammed b. Saib'den, onun Ebu Salih'- ten rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas şöyle dedi: "Hz. Ali (a.s) rükû hâlindeyken yanına bir yoksul dilenci geldi. O da yüzüğünü ona verdi. Peygamber dilenciye, 'Bunu sana kim verdi?' dedi. Dilenci, 'Onu bana şu rükû hâlindeki kişi verdi.' dedi. Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.' ayeti indi." Yine aynı eserde şu bilgiye yer verildiği naklediliyor: Ahmed b. Muhammed b. Tavan, Ebu Ahmed b. Abdullah b. Şevzeb'den, o Mu-hammed b. Cafer b. Muhammed Askerî'den, o Muhammed b. Osman-dan, o İbrahim b. Muhammed b. Meymun'dan rivayet ettiğine göre Ali b. Abis şöyle dedi: "Ben ve Ebu Meryem, Abdullah b. Ata'nın yanına gittik. Ebu Meryem ona, 'Daha önce bana Ebu Cafer'den naklettiğin hadisi, Ali'ye de naklet.' dedi." "Bunun üzerine Abdullah b. Ata şunları söyledi: 'Ben bir gün Ebu Cafer'in yanında oturuyordum. O sırada Abdullah b. Selâm'ın oğlu oradan geçti. Ben, 'Allah beni sana feda etsin, bu adam Kur'ân ilmine sahip olan adamın oğlu değil mi?' dedim. Ebu Cafer bana; Hayır, o dediğin vasıftaki adam imamınız Ebu Talib oğlu Ali'dir. Onun hakkında inen ayetler vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:" "Sizinle benim aramda Allah'ın ve kitap bilgisine sahip kimsenin şahitliği yeter." [Ra'd, 43] "Rabbinden apaçık bir delili bulunan ve kendisini yine kendisinden bir şahit izleyen kimse..." [Hûd, 17] "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." Hatib-i Harezmî'den aktarılan bilgiye göre Amr b. As ile Muaviye arasındaki mektuplaşmada, Amr b. As Muaviye'ye şu cevabı vermiştir: "Ey Muaviye, bildiğin gibi Kur'ân'da Hz. Ali'nin rakipsiz faziletleri hakkında ayetler vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:" "Verdikleri sözleri yerine getirirler." [İnsân, 7] "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." [Mâide, 55] "Rabbinden apaçık bir delili bulunan ve kendisini yine kendisinden bir şahit izleyen ve ondan önce..." [Hûd, 17] Mâide Sûresi 55-56 ............................................................... 29 sinden bir şahit izleyen ve ondan önce..." [Hûd, 17] "Allah'a verdikleri sözde duran erkekler..." [Ahzâb, 23] "De ki: Ben bunun karşılığında yakınlarımı sevmenizden başka sizden bir ücret istemiyorum." [Şûrâ, 23] Yine Hatib-i Harezmî'nin, kendi rivayet zinciriyle Ebu Salih'e dayanarak verdiği bilgiye göre İbn-i Abbas şöyle demiştir: "Abdullah b. Selâm, yanında kavminden İslâm'ı kabul etmiş bir grup ile birlikte Peygamberimize gelerek şöyle dediler: 'Ey Allah'ın Resulü! Evlerimiz uzaktadır. Bu toplantıdan başka katılabileceğimiz bir toplantı ve konuşma da yoktur. Soydaşlarımız bizim Allah'a ve Peygambere inandığımızı görünce bizi terk ettiler. Bizimle oturup kalkmamaya, evlilik ilişkisi kurmamaya ve konuşmamaya karar verdiler. Bu bizim ağrımıza gitti.' Bunun üzerine Peygamber onlara, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayetini okuyarak cevap verdi." "Bunun arkasından Peygamber odadan çıkarak mescide gitti. İnsanların kimi kıyamda, kimi rükûda idi. Bu arada gördüğü bir dilenciye, 'Sana bir şey veren oldu mu?' dedi. Dilenci, 'Evet, bir yüzük.' dedi. Peygamber, 'Onu sana kim verdi?' dedi. Dilenci Hz. Ali'- yi göstererek, 'Şu ayaktaki adam.' dedi. Peygamber, 'Onu sana ne durumdayken verdi?' dedi. Dilenci, 'Onu bana rükû hâlindeyken verdi.' dedi. Bunun üzerine Peygamber tekbir getirdi ve arkasından, 'Kim Allah'ı, O'nun Resulünü... veli edinirse, (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir.' ayetini okudu. Şair Hassan b. Sabit de bu olay üzerine şu şiiri söyledi: "Ey Ebu Hasan, canım ve ruhum sana feda olsun! Hidayet yolunda ağır ağır ve hızlı şekilde yol alan herkesin canı da! Gerek benim bu övgüm, gerekse sevenlerinin övgüsü boşa mı gider? Allah rızası için yapılan övgüler boşa gitmez. Rükûdayken sadaka veren sensin! Bu kavmin canları sana feda olsun, ey rükûa varanların en hayırlısı! [/size]
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:19 | Mesaj # 12 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| [font=Arial]Mübarek yüzüğünü sadaka olarak verdin, ey efendilerin en hayırlısı! Ey alıcıların ve satıcıların en hayırlısı! Yüce Allah veliliğin en hayırlısını senin hakkında indirdi Ve senin veliliğini dinin en sağlam ilkelerinden kıldı." Hameveynî'nin, kendi rivayet zinciriyle Ebu Hüdbe İbrahim b. Hüdbe'den naklettiğine göre Enes b. Malik şöyle dedi: "Dilencinin biri, 'Borçlusuna mühlet tanıyıp, borcunu tam olarak ödeyen birine borç verecek biri var mı?' diyerek mescide geldi. Ali rükû hâlindeyken eli ile, 'Parmağımdaki yüzüğü çıkar da al.' diye işaret etti. Bunun üzerine Peygamberimiz, Ömer'e, 'Gerekli oldu.' dedi. Ömer, 'Ey Allah'ın Resulü, anam ve babam sana feda olsun, ne gerekli oldu?' dedi. Peygamber (s.a.a) ona şu cevabı verdi: 'Ona (Ali'ye) cennet gerekli oldu. Vallahi o yüzüğü parmağından çıkarır çıkarmaz bütün günahlardan arınmış oldu." Yine Hameveynî'nin, kendi rivayet zinciriyle Zeyd b. Ali b. Hüseyin'den, onun babasından, babasının dedesinden rivayet ettiğine göre Ammar b. Yasir şöyle dedi: "Hz. Ali nafile namazında rükû hâlindeyken yanına bir dilenci geldi. O da yüzüğünü çıkarıp dilenciye verdi. Dilenci Peygambere gelerek bunu haber verdi. Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayeti indi. Sonra Peygamber, 'Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.' dedi." Hafız Ebu Nuaym'ın Ebu Zübeyr'den rivayet ettiğine göre Cabir şöyle dedi: "Abdullah b. Selâm ile soydaşlarından birkaç kişi Peygamberimize geldi. Müslüman olduklarından beri soydaşlarının kendilerinden uzaklaştıklarından şikâyetçi idiler. Peygamberimiz, 'Burada dilenen biri olacak, onu bana bulun.' dedi. Mescide girdik. Dilencinin biri Peygamberimize yaklaştı. Peygamber ona, 'Sana bir şey veren oldu mu?' dedi. Dilenci, 'Evet, rükû hâlinde olan birinin yanına gittim, bana yüzüğünü verdi.' dedi. Peygamber, 'Git bana onu göster.' dedi. Gittik, gördük ki, Ali ayakta duruyor. Dilenci, 'İşte bu adam!' dedi. Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'- nun Resulü ve... müminlerdir.' ayeti indi." Yine Ebu Nuaym'ın Musa b. Kays Hadremî'den rivayet ettiğine Mâide Sûresi 55-56 ........................................................... 31 göre Seleme b. Kuheyl şöyle dedi: "Ali rükû hâlindeyken yüzüğünü sadaka olarak verdi. Bunun üzerine 'Sizin veliniz ancak Allah, O'- nun Resulü ve...' ayeti indi." Yine Ebu Nuaym'ın Avf b. Ubeyd b. Ebu Rafi'den, onun da babasından rivayet ettiğine göre dedesi şöyle dedi: "Bir defasında Peygamberin yanına girdim. Peygamber uykuda kendisine vahiy geliyordu. Odanın bir tarafında bir yılan gördüm. Onu öldürüp Peygamberimizi uyandırmak istemediğim için kendisi ile yılanın arasında yere uzandım. Bir şey olursa bana olsun istedim. Az sonra Peygamber, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.' ayetini okuyarak uyandı ve, 'Elhamdülillah!' dedi. Yanıma geldi ve, 'Niye burada yatıyorsun?' dedi. 'Şu yılanın varlığı yüzünden.' dedim. Bana, 'Kalk öldür onu!' dedi, ben de onu öldürdüm." "Sonra elimi tutarak şöyle dedi: 'Ey Ebu Rafi, benden sonra Ali ile savaşan bir topluluk çıkacak. Onlar ile cihat etmek Allah'a karşı bir görevdir. Onlara karşı eli ile cihat etmeye gücü yetmeyenlerin dilleri ile, dilleri ile cihat edemeyenlerin kalpleri ile cihat etmeleri gerekir. Bunun ötesi yoktur." Ben derim ki: Bu iki ayetin yüzüğün sadaka olarak verilmesi konusunda indiğine dair rivayetler çoktur. Bunların bazılarını Bahranî-nin Gayet'ül-Meram adlı eserinden aldık. Bu rivayetler, bu eserin kaynak gösterdiği kitaplarda da vardır. Biz bu rivayetler içinden olayı değişik ibarelerle anlatan rivayetleri nakletmekle yetindik. Bu rivayetlerin nakledilmesinde Ebuzer, İbn-i Abbas, Enes b. Malik, Ammar, Cabir, Seleme b. Kuheyl, Ebu Rafi ve Amr b. As gibi çok sayıda sahabî ve Hz. Ali, İmam Huseyin, İmam Seccad, İmam Bâkır, İmam Sadık ve İmam Hadi gibi Ehlibeyt İmamları (hepsine selâm olsun) iştirak etmiştir. Bu rivayetleri Ahmed, Neseî, Taberî, Taberanî, Abd b. Humeyd ve diğerleri gibi tanınmış tefsir imamları ile hadis hafız ve imamları reddetmeden ittifakla nakletmişlerdir. Kelâmcılar tarafından da bu rivayetlerin doğruluğu kabul edilmiştir. Fıkıh bilginleri de bu rivayetleri namazda "amel-i kesir" ve "nafile sadakalara zekât adı verilip verilemeyeceği" konularında yer vermişlerdir. Zemahşerî ve Ebu Heyyan gibi edebiyetta tanınmış tefsirciler de eserlerinde bu 32 ...................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6 rivayetlere yer verdikleri hâlde ayetler ile rivayetler arasındaki uyumluluğu tartışma konusu yapmamışlardır. Hepsi birer dil uzmanı olan raviler de böyle bir tartışmayı gündeme getirmemişler. Bütün bunlardan sonra bir tefsircinin, bu ayetin iniş sebebinin yüzük meselesi olduğu yolundaki rivayeti uydurma saymasına asla itibar edilmez. Bu arada Şeyh'ul-İslâm İbn-i Teymiye gibi biri de daha da ileri giderek bu rivayetin uydurma olduğuna dair âlimler arasında ittifak olduğunu iddia etmiştir ki, bu şaşırtıcı bir iddiadır. Gerçeğin ne olduğunu ise yukarıdaki açıklamamızda ortaya koymuş bulunuyoruz. [/font]
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 14:22 | Mesaj # 13 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Allah razı olsun senden Qonaq qardaş. Men bir hisse oxudum bundan inşallah davamınıda oxuyacam. Eger mümkünse bunu fayl kimi elave ederdin yükleyib oxuya bilek. Allah razı olsuN!
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:10 | Mesaj # 14 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Buyurun mən fayl halında yerləşdirdim. Yükləyə bilərsiniz[/
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:22 | Mesaj # 15 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| al-shia Allah razi olsun,yungulleshdirdin ishi:) birde elemek olmazki bura boyuk kitablar yuklemek olsun?yeni 5 mq dan boyuk..
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:45 | Mesaj # 16 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Qonaq, Zəhmət olmazsa Əhzab surəsi 33-cü ayənində təfisirini qısaca yazarsan. P.S. 1) Əgər böyük olsa zəhmət olmazsa fayl şəklində yüklə P.S. 2) Burda 500 KB-a qədər fayl yükləmək olar. Amma sən moderator kimi 5000 KB yükləyə bilərsən kitabxana bölməsinə və linkidə bura yaza bilərsən. İstəsən kitabı hissələrə bölüb aşağıdan əlavə edərsən! Uğur olsuN!
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:57 | Mesaj # 17 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| sen ele danishirsan ele bilki menim yaxhsi bashim chixir,bole bilmirem ish orasindadirki Ayenide inshAllah tapif yazaram
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Bazar, 20.04.2008, 13:33 | Mesaj # 18 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Quote (Qonaq) Ayenide inshAllah tapif yazaram Deyəsən yaddan çıxdı
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Bazar, 20.04.2008, 14:51 | Mesaj # 19 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| yoxe yaddan chixmiyif,ozun bilirsende vaxtim olmur...
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
MESHHEDI_MUQEDDES |
Tarix: Bazar, 20.04.2008, 17:21 | Mesaj # 20 |
Mayor
Qrup: Nezaretçi
Mesajlar: 97
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Ə`RAF SURƏSİNDƏ(V.MƏMMƏDƏLİYEVİN TƏRCUMƏSİNDƏ),DAHA DOGHRUSU ONUN MƏNASİ HAQDA BELE YAZİLİB TERCUME KİTABİNDA: BU YER CENNET İLE CEHENNEM ARASİNDA HUNDUR BİR YERDİRŞEMEL TEREZİSİNDE EMELLER BERABER OLANLAR BURADA SAXLANİLACAQLARŞ BU HEQİQETEN BELEDİR.AMMA DEYİLENE GORE HEDİSLERDE BAŞQA MENASİ YAZİLİB
HER BAXAN GÖRMÜR!!!
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Bazar, 20.04.2008, 17:28 | Mesaj # 21 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| eraf suresi nechenci aye?
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Çerşenbe axşamı, 22.04.2008, 05:35 | Mesaj # 22 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| al-shia Quote Qonaq, Zəhmət olmazsa Əhzab surəsi 33-cü ayənində təfisirini qısaca yazarsan. إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا . الأحزاب / 33 . Ey əhli-beyt! Allah sizdən hər cürə çirkinliyi yox etmək və sizi tərtəmiz (pak) etmək istər! MÜSLİM SƏHİHİNDƏ YAZIR: قَالَتْ عَائِشَةُ خَرَجَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم غَدَاةً وَعَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَحَّلٌ مِنْ شَعْر أَسْوَدَ فَجَاءَ الْحَسَنُ بْنُ عَلِيّ فَأَدْخَلَهُ ثُمَّ جَاءَ الْحُسَيْنُ فَدَخَلَ مَعَهُ ثُمَّ جَاءَتْ فَاطِمَةُ فَأَدْخَلَهَا ثُمَّ جَاءَ عَلِيٌّ فَأَدْخَلَهُ ثُمَّ قَالَ: إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا صحيح مسلم ، ج7 ، ص130 ، ح 6414 ، كتاب الفضائل باب فضائل أهل البيت “Ayişədən nəql edir ki, bir gün Peyğəmbər əbasını çiyninə sa¬lıb evdən çıxdı. Bu zaman Əlinin oğlu Həsən o həzrətin yanına gəldi. Peyğəmbər onu əba¬sı¬nın altına çəkdi. Sonra Hüseyn, daha sonra Fa¬ti¬mə, ondan sonra da Əli gəldi. Peyğəmbər ha¬mı¬sını əbasının altına toplayıb bu ayəni tila¬vət etdi: "Allah istəyir ki, bütün günah və çirkinlikləri yalnız siz Əhli-beytdən uzaqlaş¬dır¬sın və sizi tamamilə pak-pakizə qərar versin." ("Əhzab", 33)” P.S vaxt oldugca,tapdigca bu barede yazajam...
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| | |
Qonaq |
Tarix: Çerşenbe axşamı, 22.04.2008, 23:05 | Mesaj # 24 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| hansu surededir,aye nomresinide qeyd ele.inshAllah vaxtim olanda tapib yazaram.
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Çerşenbe axşamı, 22.04.2008, 23:17 | Mesaj # 25 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Əl Həcc 47 Səcdə 5 Surə 70, ayə 4 Təşəkkür
|
|
| |
MESHHEDI_MUQEDDES |
Tarix: Çerşenbe, 23.04.2008, 09:03 | Mesaj # 26 |
Mayor
Qrup: Nezaretçi
Mesajlar: 97
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Quote (Qonaq) eraf suresi nechenci aye? H'MIN KITABIN ILK SEHIFELERINDE SURELER HAQQINDA SONRA ONLARIN AYELERI HAQQINDA ANLAYISHLAR,IZAHLAR VERILIB.ERAF SURESININ ADINA BAX ORADA GOR NECHE REQEMI YAZILIBSA ACH BAX ZEHMET OLMASA:)
HER BAXAN GÖRMÜR!!!
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Çerşenbe, 23.04.2008, 09:57 | Mesaj # 27 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Quote (MESHHEDI_MUQEDDES) H'MIN KITABIN ILK SEHIFELERINDE SURELER HAQQINDA SONRA ONLARIN AYELERI HAQQINDA ANLAYISHLAR,IZAHLAR VERILIB.ERAF SURESININ ADINA BAX ORADA GOR NECHE REQEMI YAZILIBSA ACH BAX ZEHMET OLMASA:) Hansı kitab? Bəlkə məndə var neçənci ayə olduğunu dedim. Quran.Azagir orda V.Məmmədəliyev və Z. Bünyadovun tərcüməsində kəlmə sözündə o ayədən bir kəlmə yaz inşəallah taparsan. Uğurlar!
|
|
| |
Asiye |
Tarix: Bazar, 27.04.2008, 13:44 | Mesaj # 28 |
Mayor
Qrup: VIP
Mesajlar: 149
Tərif: 12
Status: Xetden kenar
| 1) Hedid suresi 7ci aye 2)Beqere suresi 37ci aye Bir de elave sualim var: Qurandaki sure ve ayeler hansi qaydaya esasen gore siralanib? Evvelceden teshekkur edirem.Allah razi olsun
Ana rahminden geldik pazara, Bir kefen aldik donduk mezara.
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Bazar, 27.04.2008, 14:13 | Mesaj # 29 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| beqere 37 nin tefsirini yazaram bir azdan. Hidid 7 ni bashqa vaxt.(Tefsiri beyandan,farscadir,oxuyub xulasesini yzaacam) sualin cavabi,boyukden kichiye prinsipi ile yigilib!
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Bazar, 27.04.2008, 14:25 | Mesaj # 30 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Buyurun burdan yukleye bilersiz!
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
Asiye |
Tarix: Bazar, 27.04.2008, 14:57 | Mesaj # 31 |
Mayor
Qrup: VIP
Mesajlar: 149
Tərif: 12
Status: Xetden kenar
| Quote (Qonaq) sualin cavabi,boyukden kichiye prinsipi ile yigilib! basha dushmedim:( Fatihe suresi evvel gelir sora Beqere.Amma Fatihe ayelerin sayina gore Beqereden kichikdir axi????
Ana rahminden geldik pazara, Bir kefen aldik donduk mezara.
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Bazar, 27.04.2008, 16:32 | Mesaj # 32 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| Fatihe achilish suresidir,Fatiheden sonraki sureler teqriben boyukden kichiye yigilib
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
media-islam |
Tarix: Çerşenbe axşamı, 29.04.2008, 22:35 | Mesaj # 33 |
Ali Baş Komandan
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 32
Tərif: 4
Status: Xetden kenar
| QAQAM ZEHMET DEYILSE SECDE SURESI 24 AYENI TEFSIR ELE ILTIMASI DUA SAGOL
YA iMAMi ZAMAN gel AMANDI QEBRi ZEHRANI goster HAYANDI?
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Çerşenbe, 30.04.2008, 13:39 | Mesaj # 34 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Qonaq qardash oten sehifede bir nece aye yazmisdim.. deyesen onnarin tefsiri yaddan chixib :((
|
|
| |
media-islam |
Tarix: Cüme, 02.05.2008, 07:59 | Mesaj # 35 |
Ali Baş Komandan
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 32
Tərif: 4
Status: Xetden kenar
| sizden xai$im beqere suresi 161 ayeni tefsir edesiz
YA iMAMi ZAMAN gel AMANDI QEBRi ZEHRANI goster HAYANDI?
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Cüme, 02.05.2008, 15:24 | Mesaj # 36 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| Hörmətli Qonaq ümumilikdə bunlardır ki, bu ayələrin təfisirini yazmamısan vaxtın olsa yazarsan: Əl Həcc 47 Səcdə 5 Surə 70, ayə 4 Hədid surəsi 7 Səcdə 24. -------------------------------------------------- İlkin cəfəri buyur bəqərə 161-163 cü ayələrin təfsiri 161-163-ҸҮ АЈӘЛӘР إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ (161) خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ (162) وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ (163) ТӘРҸҮМӘ 161- “Һәгигәтән кафир олуб күфр һалында дүнйадан ҝедәнләрә Аллаһын, мәләкләрин вә бүтүн инсанларын лә’нәти олар.” 162- “Онлар һәмишәлик (Аллаһын рәһмәтиндән мәһрум ола-раг) лә’нәтдә галарлар. Онларын әзабы йүнҝүлләшдирилмәз вә онла-ра мөһләт дә верилмәз.” 163- “Сизин Рәббиниз ваһид олан Аллаһдыр ки, Ондан башга һеч бир мә’буд (ситайишә лайиг олан) йохдур, йалныз О, меһрибан вә бағышлайандыр (үмуми вә хүсуси рәһмәтә маликдир).” ТӘФСИР: Әввәлки айәдә гейд олунду ки, әҝәр һаггы ҝизләдәнләр өз чиркин әмәлләриндән төвбә едиб һагг-һәгигәти бәйан етсәләр, Аллаһын лүтфү онлара шамил олаҹагдыр. Бу айәдә исә бир даһа тәһдид едилир ки, әҝәр кафирләр төвбә етмәйиб күфр һалында дүнйадан ҝетсәләр, Аллаһын, мәләкләрин вә бүтүн инсанларын лә’нәтинә дүчар олаҹаглар. Төвбәнин файдалы вә сәмәрәли олмасы йалныз өлүмдән габаг мүмкүндүр, амма өлүм анларында артыг онун һеч бир файдасы йохдур. Айәнин әввәлиндә буйурулур: “Һәгигәтән кафир олуб күфр һалында дүнйадан ҝедәнләрә Аллаһын, мәләкләрин вә бүтүн инсан-ларын лә’нәти олар.” إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ Бу кими шәхсләр дә һаггы ҝизләдәнләр кими Аллаһын, мәләкләрин вә инсанларын лә’нәтинә дүчар олмушлар. Фәрг йалныз бундадыр ки, онлар өмүрләринин ахырына кими күф-рә исрар етдикләринә ҝөрә, тәбии олараг, онлар үчүн һагга доғру гайыдыш йолу тамамилә бағланмышдыр. Сонра әлавә едир: “Онлар һәмишәлик (Аллаһын рәһмәтин-дән мәһрум олараг) лә’нәтдә галарлар. Онларын әзабы йүнҝүлләш-дирилмәз вә онлара мөһләт дә верилмәз (илаһи әзаб тә’хирә дүш-мәз).” Төвһид әгидәси бүтүн бу бәдбәхтликләрә сон гойдуғундан айәнин ахырында буйурулур: “Сизин Рәббиниз ваһид олан Аллаһ-дыр.” وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ Јенә дә әлавә тә’кидлә буйурур: “Ондан башга һеч бир мә’буд (ситайишә лайиг олан) йохдур.” لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ Ахырынҹы ҹүмлә дә бир даһа һәмин сәбәби бәйан едәрәк буйурур: “О, меһрибан вә бағышлайандыр (үмуми вә хүсуси рәһмә-тә маликдир).” الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ Бәли, ибадәтә лайиг олан бир варлыг - бир тәрәфдән үму-ми рәһмәти һамыны әһатә едән, диҝәр тәрәфдән дә мө’минлә-рә хүсуси рәһмәт нәзәрләри илә бахан Аллаһдыр. Бүтүн вар-лығы там мә’нада мөһтаҹ, фәгир вә асылы олан вүҹудлар исә пәрәстишә, ибадәтә әсла лайиг дейилләр.
|
|
| |
Qonaq |
Tarix: Cüme, 02.05.2008, 18:59 | Mesaj # 37 |
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
| ilkin_ceferi beqere 158-162 El mizan
Belkede yoxdur xeberi butun alem sevir meni men ise o bexteveri onun ama yoxdu xeberi __________________ men sevirem bir neferi onun ama yoxdu xeberi men chekirem qem kederi onun ama yoxdur xeberi
|
|
| |
ZehrayiNur |
Tarix: Cüme axşamı, 15.05.2008, 22:35 | Mesaj # 38 |
General-Leytenant
Qrup: Forum baş moder
Mesajlar: 389
Tərif: 11
Status: Xetden kenar
| Men Ali-Imran suresinin qisa tesvirinden danisacagam. 6."Analarin betninde size isdediyi sureti veren Odur. Qudret ve hikmet sahiblerinden basqa hec bir me'bud yoxdur" Tesviri: Bu ayede Allah tealanin qudret ve elminin bir hussesine isare olunmusdur. Ayede buyrulur;"Analarin betninde size isdediyi sureti veren Odur!" Dogrudanda cox qeribedir ki, Allah teala insanlari ana betninde muxtelif qiyafeler,suretler ve isdedadlar verir. Ne bilim? bu haqda cox danismaq olar.
Sinesine doyub ozunu muselman ve momun sayan sexsler.Siz munafiq deyilmisiz?
|
|
| |
al-shia |
Tarix: Cüme axşamı, 15.05.2008, 22:56 | Mesaj # 39 |
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
| (Al-i İmran / 6) "Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur." Ayetin orijinalinde geçen "yusavvirukum" kelimesinin mastarı olan "tasvir" kelimesi, bir şeye suret, biçim vermek demektir. Suret ise, heykel gibi gölgesi olan ve olmayan şeyler için kullanılan bir ifadedir. Döl yatağı olarak tercüme edilen "erham" kelimesi ise, dişilerde embriyonun varoluş sürecini tamamladığı yer anlamındaki "rahim" kelimesinin çoğuludur. Bu ayet, önceki iki ayetin anlamını ileriye götürmeye yöneliktir. Önceki iki ayetten şu sonuç çıkıyordu: Allah ayetlerini inkar edenlere azap eder. Çünkü O, güçlüdür, üstün iradelidir. İntikam alıcıdır. Gizliyi de, açık olanı da bilir. İşinde asla alt edilmez. Tam tersine O, işinde galip olandır. Bu son ayetten ise, şu sonuç çıkıyor: Aslında mesele bundan daha da büyüktür. Şöyle ki; Allah'ın ayetlerini inkar eden, O'nun emrine karşı çıkan kimseler, kendi başlarına ve kendi güçlerine dayanarak inkar edemeyecek kadar basit ve aşağılıktırlar, zelildirler. Allah izin vermeden böyle bir şey yapmaları mümkün değildir. Allah'ın emrinde üstünlük sağlamaları, yüce Allah'ın yaratılış sistemine egemen kıldığı en güzel yasayı etkisiz hale getirmeleri, iradelerini Rablerinin iradesinin önüne geçirmeleri söz konusu değildir. Tam tersine, bu hususta da onlara izin veren yüce Allah'tır. Şu anlamda: O, evreni ve yaratılış sistemini öyle bir yasaya dayandırmıştır ki, bu sistem insana bir tür seçme hakkını tanıyor. İnsan bu niteliği sayesinde, iman ve itaat yolunu izleyebildiği gibi, küfür ve günah yolunu da izleyebiliyor. Burada amaç, imtihan ve deneme hikmetinin gerçekleşmesidir. Bundan sonra dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Ancak alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe onlar dileyemezler. 23............................................................. El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c. O halde hiç bir küfür, iman ve buna benzer bir tavır yoktur ki, yüce Allah'ın ezeli planlamasına göre olmasın. Allah'ın ezeli plan- laması, yâni takdir, eşyayı yöneldikleri amaca varmaları mümkün olan bir şekilde düzenlemesi demektir. Varlıklar ilk önce amaçlarını kendine özgü veyahut imkanların ulaşılmasını sağladığı şekle uygun bir biçimde tasvir ederler. Daha sonrada çaba göstererek amaçlarına varırlar. Hiç kuşkusuz, yüce Allah, emrinde galip olandır, üstün ve kahredici irade sahibidir, yarattığı varlıkların üzerinde tartışmasız egemenliği tekelinde bulundurmaktadır. İnsanlar dilediklerini yaptıklarını ve istedikleri gibi tasarrufta bulunduklarını, bu davranışlarıyla, yüce Allah'ın evrene egemen kıldığı yasalar sistemini kesintiye uğrattıklarını ve sonuçta ilahi takdire galip geldiklerini sanırlar. Oysa bunun bizzat ilahi takdir ve kader gereği oluştuğunun farkına varmazlar. "Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur." ifadesiyle kastedilen de budur. Yâni vücudunuzun parçalarını, işin başında, izin verdiği sona doğru götürecek şekilde düzenleyen O'dur. Dolayısıyla insanların kesin ve tartışılmaz bir iradeleri söz konusu değildir. Bu ayetlerde, yürürlükteki kaderin insanlarla ilgili boyutu özel olarak gündeme getirilmiş ve tüm evren üzerinde egemen olan boyutuna değinilmemiştir. Bunun nedeni, üzerinde durulan konuyla aralarında uyumun sağlanmasıdır. Ayrıca Hz. İsa ile ilgili gerçek açıklamalarla son bulacak bu ayetler grubunun daha önce, bir bakıma Hıristiyanların o hazretle ilgili değerlendirmelerine yönelik bir itiraz niteliğinde olduğunu belirtmiştik. Çünkü Hıristiyanlar o- nun ana rahminde şekillendiğini inkar etmiyorlar. Yâni Hz. İsa'nın kendi kendini meydana getirdiği şeklinde bir iddiaları yoktur. Özel nitelikli (Peygambere yönelik) hitabın ardından genel nitelikli bir hitaba yer verilmiş olması, yâni "sana indirdi" ifadesinden sonra "size suret veren" ifadesinin gelmiş olması, mü'minlerin imanlarının da tıpkı kâfirlerin küfrü gibi kaderin egemenliğinin Âl-i İmrân Sûresi .1-6 ........................................................................................ 24 dışında olmadığını vurgulamaya yöneliktir. Böylece mü'minlerin gönülleri hoş tutuluyor, İlahi rahmet ve bağışın kendilerine dönük yansıması ile yüreklerini ferah tutmaları amaçlanıyor. Aynı şekilde, kâfirlerin küfründen dolayı duydukları öfkeyi yatıştırıcı bir unsur olarak kaderin etkinliği hatırlatılmak suretiyle onlara moral veriliyor, teselli bulmaları sağlanıyor. "O'ndan başka ilah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hikmet sahibidir." Burada yeniden ayetlerin başındaki tevhid konusuna dönüş yapılıyor. Bir anlamda, kanıtı pekiştirmeye dönük bir özetleme niteliğindedir. Yukarıda sözü edilen bu meseleler, yâni var edildikten sonra varlıkların doğru yola iletilmeleri, Kitap ve Furkan'ın indirilmesi, kâfirlerin azaba çarptırılmaları suretiyle evrensel sistemin sağlamlaştırılması gibi meseleler, onları düzenleyecek bir ilaha dayanmak zorundadırlar. Madem ki yüce Allah'tan başka ilah yoktur, şu halde insanları doğru yola ileten, kitap ve Furkan'ı indiren, ayetlerini inkar eden kâfirleri azaba çarptıran da O'dur. O, doğru yola iletme, Kitap ve Furkan'ı indirme, intikam alma ve takdir etme gibi olguları üstün iradesi ve hikmeti doğrultusunda yapar. ---------------------------------- Tam şekilde Ali İmran suresinin 1-6cı ayələrini yüklə
|
|
| |
ZehrayiNur |
Tarix: Cüme, 16.05.2008, 06:09 | Mesaj # 40 |
General-Leytenant
Qrup: Forum baş moder
Mesajlar: 389
Tərif: 11
Status: Xetden kenar
| Huseynli_E Kitabim muellifi Ayetullahul-uzma Mekarim Sirazinin repberliyi altinda bir qrup dini alimlerdir "el-qiraet kitab magazasina mexsusdur. Tercumeni Rza sukurov .Inseallah sen dediyin tesviri getirersen muzandan onada baxariq inseallah
Sinesine doyub ozunu muselman ve momun sayan sexsler.Siz munafiq deyilmisiz?
|
|
| |
|