Bazar, 29.12.2024, 02:31
Приветствую Вас Qonaq | RSS

islam dini

[ Новые сообщения · Участники · Правила форума · Поиск · RSS ]
  • Страница 1 из 2
  • 1
  • 2
  • »
Архив - только для чтения
Модератор форума: Almusavi  
Ayelerin Tefsiri
Qonaq Tarix: Cüme, 18.04.2008, 04:28 | Mesaj # 1
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Salam aleykum ve rehmetullah!

bu temada kimi hansi ayenin tefsiri maraglandirirsa yazsin,bajardigim qeder chalishajamki tefsirlerini tapim getirim!



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
al-shia Tarix: Cüme, 18.04.2008, 15:51 | Mesaj # 2
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
aleykassalam.
Xahiş ederdim Maide suresi 55ci ayenin tefisrini yazardın qardash. Çalış ki, azerice olsun (türkce olsada olar) . Eger Maide suresinin butovlukde tefsiri sende olarsa ashgaidan Fayl elave etmekden fayl kimi elave et. 55-ci ayeni ise foruma yaz insallah! zehmet olmazsa
Allah razi olsuN!


 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 04:09 | Mesaj # 3
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Teberi Tefsiriehli sunne alimi
55- Sizin dostunuz sadece Allah, onun Peygamberi ve namazı kılan ve Ai!ah'a boyun eğerek zekatı veren müminlerdir
Bazılarına göre bu âyet, bütün müminler hakkındadır. Süddi, Ebu Cafer, Uibe b. Ebi Hakim ve Mücahid'e göre ise âyetin bu bölümü Hz. Ali hakkında nazil olmuştur. Çünkü Hz. Ali namazda rüku ederken yanından geçen dilenci ondan bir şey istemiş Hz. Ali de onu yüzüğünü vermiştir. Bu sebeple "Rüku ederken zekatlarını verirler" şeklinde vasıflandırılmıştır. [151]
[151] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 3/330-331.



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 04:15 | Mesaj # 4
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Kurtubi Tefsiriehli sunne alimi....

55. Sizin asıl veliniz ancak Allah'tır. O'nun peygamberidir ve nama­zını kılan ve rükû halinde İken zekâtını veren müzminlerdir.

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı İki başlık halinde sunacağız:

1. Nüzul Sebebi ve Buyruğun Kapsamı:

Yüce Allah'ın: "Sizin asıl veliniz ancak Allah'tır» O'nun peygamberidir"

buyruğu hakkında Cabir b. Abdullah dedi ki; Abdullah b. Selam, Peygamber (sav)'a şöyle dedi; Kurayza ve Nadiriilerden oîan bizim kavmimiz (müslüman olduk diye) bizden danldılar. Bizimle oturmamak üzere yemin ettiler. Evle­rin uzaklığı sebebiyle de ashabın ile birlikte oturup kalkamıyoruz. Bunun üze­rine bu âyet-i kerime nazil oldu, Ö da şöyle dedi: Biz, veli olarak Allah'tan, Rasulünden ve mü'minlerden razıyız,

... ler, bütün müminler hakkında umumidir. Ebu Cafer, Muham-med.b. Ali b, el-Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib (r.anhum)'a: "Sizin asıl veliniz ancak Allahtır, Onun peygamberidir ve... mü'minderdir" buyruğunun an­lamı hakkında burada kastedilen Ali b. Ebi Talib midir diye sorulmuş, O da: Ali'de mü'mirilerdendir diyerek bu buyruğun bütün mü'minler için sözkonu-su olduğu kanaatinde olduğunu ortaya koymuştur.

en-Nehhâs der ki: Bu görüş gayet açıktır. Çünkü ( ji-üı ):... ler, bir toplu­luk hakkında kullanılır.

İbn Abbas da der ki: Bu âyet-i kerime, Ebu Bekr (r.a) hakkında nazil ol­muştur. Bir başka rivayette de şöyle demiştir: Su âyet-İ kerime Ali b. Ebi Ta-llb (r.a) hakkında nazil olmuştur. Mücahid ve es-Süddî de böyle demiştir. On­ları bu şekilde görüş beyan etmeye iten yüce Allah'ın: "Namazını kılan ve rükû halinde iken zekâlını veren aıü'mirilerdir" buyruğudur. Bunu da bir sonraki başlıkta ele alalım.

2- Rükû Halinde İken Zekât Vermekten Kasıt:

Dilencinin biri, Peygamber (sav)'m mescidinde birşeyler dilendiği halde kimse ona birşey vermemişti. O sırada Hz. Ali namazda ve rükû halinde bu­lunuyordu. Sağ elinde de bir yüzük vardı. Dilenciye eliyle işaret etti ve ni­hayet dilenci de o yüzüğü aldı.[339] el-Kiya et-Taberî der ki: İşte bu, az ame­lin namazı iptal etmediğine delalet etmektedir. Çünkü, rükû halinde iken yü­züğünü sadaka olarak vermek, namazda yapılan bir iş olup, bundan dolayı namazım iptal etmedi. Yüce Allah'ın:wVe rükû halinde İken zekâtını veren mü'minler* buyruğu ise, nafile sadakaya da zekât adının verileceğine dela­let etmektedir. Çünkü, Hz. Ali rükû halinde iken yüzüğünü sadaka olarak ver­mişti. Bu da yüce Allah'ın şu buyruğunu andırmaktadır: "Fakat, kendisi ile Allafcm rızasını istemek kastıyla verdiğiniz zekât ise, işte onlar Mat kat ar­tırılanlardır." (er-Rûm, 30/39) İşte burada farz ve nafile de zekâtın kapsa­mına girmektedir. Buna göre zekat adı, hem farzı hem de nafile sadakayı kap­sayan bir isim olmaktadır. Tıpkı, sadaka ve salat isimlerinin her ikisini de (farz olanı da nafile olanı da) kapsaması gibi.

Derim ki: Buna göre, burada zekattan kasıt, yüzüğünü sadaka olarak vermektir. Zekat lafzının, yüzüğü sadaka olarak vermek şeklinde yorumlan­ması ise uzak bir ihtimaldir. Çünkü zekât, ancak kendisi için has olan lafzı ile kullanılır. Bu da, daha önce Bakara sûresinin baş taraflarında (2/3- ayet, 25- başlıkta) geçtiği gibi, farz olan zekattır Aynı şekilde bundan önce geçen: "Namazını kılan" ifadesinin anlamı da böyledir. Namazın ikâme edilmesinin anlamı ise, namazı vakitlerinde ve bütün hukukuna riayet ederek kılmaktır, Bundan kasıt da farz olan namazdır. Daha sonra yüce Allah: "Ve rükû halin­de iken" diye buyurmaktadır. Bundan maksat ise nafile namazdır. Şöyle de denilmiştir: Rükû'un tek başına zikredilmesi, onun şerefline dikkat çekmek İçindir. Yine denildiğine göre mü'minler, bu âyetin nüzulü esnasında kimi­leri namazım tamamlamış, kimileri ise rükû halinde bulunuyordu.

İbn Huveyzimertdâd der ki: Yüce Allah'ın: "Ve rükû halinde İken zekâtı­nı veren mü'minler" buyruğut namaz esnasında ameli yesir diye bilinen az miktardaki amelîn caiz olduğu hükmünü ihtiva etmektedir. Çünkü, burada bu ifade övgü sadedindedir. Övgü ile ilgili asgari hüküm ise, övülen şeyin mubah oluşudur. AH b. Ebi Talib (r.a)'ın dilenciye kendisi namazda iken bîr-şeyler verdiği rivayet edilmektedir. Bunun, nafile namazda iken yapılmış ol­ması da mümkündür. Zira, farz namazda böyle bir şey yapmak mekruh gö­rülmüştür. Övgünün, her iki halin bir arada olmasına yönelik olma ihtimali de vardır. Adeta namaz ve zekâtın vücubuna inanan kimseyi nitelendirerek, namazdan rükû diye sözetmis, bunların farz oluşuna inanmayı da bunlann fiilen yapılması diye ifade etmiştir. Nitekim müslümanlâr namaz kılanlardır der-, ken, onlann bu halde iken namaz kılan.kimseler olduklarını kastetmediğin gi­bi yalnızca namaz halinde iken onlan övülmüş olmuyor. Bu ifade ile, bu dav­ranışı yapıp, onun farziyetine inanan kimseler kastedilmektedir



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:04 | Mesaj # 5
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
El Mizan Tefsiriehli shia alimi

55- Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve

rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.

56- Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve sözü edilen müminleri veli

edinirse, (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir.

AYETLERİN AÇIKLAMASI

Görüldüğü gibi bu iki ayet Ehlikitab'ı ve kâfirleri veli edinmeyi

yasaklayan ayetler arasında yer alıyor. Bundan dolayı Sünnî tefsircilerin

bir bölümü, bu iki ayetin önceki ve sonraki ayetlerle aynı

anlamı paylaştıklarını düşünerek hepsini aynı anlamda saymışlardır.

Bu ortak anlam, müminlerin yardımcı anlamında şahısları

veli edinme konusun-daki görevlerini açıklıyor ve Yahudileri, Hıristiyanları

ve kâfirleri veli edinmeyi yasaklıyor, veliliği sadece Allah'a, Peygamberine

(s.a.a) ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât

veren müminlere mahsus kılıyor. Çünkü bunlar gerçek müminlerdir.

Böylece münafıklar ile kalplerinde hastalık olanlar dışarıda

bırakılarak gerçek müminlerin veliliğinin gerekliliği vurgulanıyor.

Buna göre bu ayet, "Allah müminlerin velisidir." (Âl-i İmrân, 68)

"Peygamber, müminler üzerinde kendilerinden daha çok yetki

sahibidir." (Ahzâb, 6) "Onlar birbirlerinin velileridirler." (Enfâl, 72)

"Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin velileridirler, iyiliği emreder,

kötülükten sakındırırlar." (Tevbe, 71) ayetleri ile aynı anlamı

taşır. Dolayısıyla bu ayet, yardımcı olma anlamında Allah'ın, Peygamberinin

ve müminlerin müminler üzerinde velâyeti bulunduğunu

ifade etmektedir.

Bu durumda ayette açıklanması gereken tek bir nokta kalıyor.

O da, "zekât veren" ifadesiyle bağıntılı olan "rükû hâlinde iken "

şeklindeki hâl cümlesidir. Bu problem "rükû" kelimesinin mecazî

anlamda kullanıldığını kabul etmekle ortadan kalkar. Bu mecazî

anlam, mutlak anlamda yüce Allah'a boyun eğmek veya yoksulluk

6 .................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

gibi sebeplerle düşük durumda olmaktır. O zaman ayetin anlamı

şöyle olur: Sizin velileriniz (yardımcılarınız) Yahudiler, Hıristiyanlar

ve münafıklar değildirler. Sizin velileriniz (yardımcılarınız) Allah,

O'nun Resulü ve namaz kılan, zekât veren ve bütün bu durumlarda

Rablerine boyun eğerek O'nun emirlerine kayıtsız şartsız uyan

veya geçim darlığı çeken fakirler oldukları hâlde zekât veren müminlerdir.

Fakat bu iki ayet ile öncesi ve sonrasındaki ayetlere, ayrıca

surenin bütününe yönelik irdeleyici ve dikkat yoğunlaştırıcı bir

inceleme, bizi sözünü ettiğimiz tefsircilerin söylediklerinin tersine

sonuçlara gö-türür. Onların sözlerindeki ilk yanlış, bu ayetler

arasında anlam birliği olduğu, ayetlerin yardımcı olma

anlamındaki veliliğe değinerek bunun hangisinin doğru ve

hangisinin yanlış olduğunu ayırt ettiği yolundaki açıklamalarıdır.

Çünkü bu surenin Peygamberimizin son günlerinde, Veda

Haccı sırasında indiği gerçek olmakla birlikte, diğer bir gerçek de

onun bütün ayetlerinin hep birlikte inmemiş olmasıdır. Onun içindeki

bazı ayetlerin bundan daha önce indiği şüphesizdir. Bunun

kanıtı, o ayetlerin içerikleridir.

Ayrıca bu ayetlerin iniş sebeplerine ilişkin aktarılan rivayetler

de bunu desteklemektedir. Dolayısıyla ne bir ayetin bir ayetin öncesinde

veya sonrasında yer alması, o ayetler arasında anlam bütünlüğüne

delil sayılabilir, ne de iki ayet arasında belirli bir münasebetin

olması, o ayetlerin birlikte indiklerine veya anlamları arasında

bütünlük olduğuna delil teşkil eder.

Üstelik bir de şu var: Bu ayetlerin öncesindeki ayetler, yani "Ey

inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin

velileridirler." diye başlayan ayetler, müminlere Yahudileri

ve Hıristiyanları veli edinmeyi yasaklamakta, münafıkları ve kalplerinde

hastalık olanları onlara doğru koşmakla, onların tarafını

tutmakla suç-lamakta, fakat Yahudilere ve Hıristiyanlara herhangi

bir hitap yöneltmemekte, onlara herhangi bir mesaj vermemektedir.

Buna karşılık bu iki ayetin sonrasında yer alan ayetlerde, yani

"Ey iman edenler, sakın sizden önce kendilerine kitap verilenlerden

ve kâfirlerden dinlerinizi alaya alanları, eğlence konusu ya

Mâide Sûresi 55-56 ............................................................... 7

panları veli edinmeyin..." diye başlayan ayetlerde durum böyle

değildir. Bu ayetler, Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyi yasakladığı

gibi, onların durumunu ele alarak kendilerine hitap edilmesini

emrediyor, sonra da onları münafıklık ve fasıklıkla

suçluyor. Görülüyor ki, bu iki ayetin öncesinde ve sonrasında yer

alan ayetlerin amaçları farklıdır. Böyleyken nasıl olur da aralarında

anlam bütünlüğü olabilir?!

Bir de şu var: "Ey inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları veli

edinmeyin..." diye başlayan ayetleri incelerken gördük ki, yardımcı

olma anlamındaki velilik bu ayetlerle bağdaşmaz; bu ayetlerdeki

özellikler ve kullanılan öğeler, özellikle "Onlar birbirlerinin velileridirler."

ve "Sizden kim onları veli edinirse, onlardandır." ifadeleri

yardımcılık anlamındaki velilikle uyuşmaz. Çünkü iki kavim arasında

yardımlaşma anlaşması yapılması, o kavimlerden birinin diğerinden

olmasını, o kavimden sayılmasını gerektirmediği gibi,

böyle bir anlaş-mayı yasaklamanın gerekçesi olarak, o falanca

kavmin fertleri birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır, demek de yerinde

olmaz.

Fakat sevgi anlamındaki velilik anlaşması yapmak böyle değildir.

Çünkü bu tür bir anlaşma, taraflar arasında psikolojik ve

ruhsal kaynaşmayı gerektirir, taraflardan birinin diğerinin hayatî

meselelerinde ruhsal ve fiziksel tasarrufta bulunmasını mubah hâle

getirir, iki toplumu ahlâkta ve davranışlarda birbirine yaklaştırarak

bu toplumların kendine özgü özelliklerini giderir.

Şu da var ki, Peygamberimizi (s.a.a) yardımcı anlamında müminlerin

velisi saymak caiz değildir. Bunun tersi doğrudur. Çünkü

yüce Allah'ın önemle üzerinde durduğu ve Kur'ân'ın birçok ayetinde

sözünü ettiği bu yardım, din konusundaki yardımdır. Bu durumda,

dinin yasamacısı ve kanınlarının koyucusu olduğu için,

'Din Allah'ındır' denebilir.Bunun sonucu olarak Peygamberimiz veya

müminler ya da her ikisi Allah'ın dinine yardım etmeye çağrılırlar veya Allah'ın

koyduğu din hususunda Allah'ın yardımcıları olarak adlandırılırlar.

Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Havarîler, 'Biz Allah'ın

yardımcılarıyız' dediler." (Saff, 14) "Eğer siz Allah'a yardım ederseniz,

Allah da size yardım eder." (Muhammed, 7) "Allah peygamberlerden

söz aldı ki, ... ona inanacaksınız ve ona yardım edeceksi

8 .................................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

niz." (Âl-i İmrân, 81) Bu anlamda daha birçok ayet vardır.

Aynı şekilde örneğin dine çağırdığı, onu tebliğ ettiği için 'Din

Peygamberindir' veya biri yasamacı, diğeri yol gösterici olması

hasebiyle, 'Din Allah'ın ve Peygamberinindir' de denebilir. Bunun

sonucu olarak insanlar dine yardım etmeye çağrılır veya dine

yardım ettikleri gerekçesi ile müminler övülür. Şu ayetlerde

olduğu gibi: "Onlar ki, onu korudurlar ve ona yardım ettiler." (A'râf,

157) "Onlar ki, Allah'a ve Peygamberine yardım ederler..." (Haşr, 8)

"Onlar ki, barındırdılar ve yardım ettiler..." (Enfâl, 72) Bu anlamda

daha birçok ayet vardır.

Yine dinin hükümleri ile yükümlü oldukları ve o hükümlerle

amel ettikleri için, 'Din Peygamberin ve müminlerindir.' de denebilir.

Bu durumda da yüce Allah'ın onların velisi ve yardım edicisi olduğu

ifade edilir. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Hiç şüphesiz, Allah

kendisine yardım edenlere yardım eder." (Hac, 40) "Biz peygamberlerimize

ve müminlere dünya hayatında ve şahitlerin (şahitlik

için) ayağa kalktıkları gün mutlaka yardım ederiz." (Mü'min, 51)

"Müminlere yardım etmek bizim üzerimize borçtur." (Rûm, 47) Bu

anlamda başka ayetler de vardır.

Fakat herhangi bir bakımdan dini müminlere tahsis etmek, o

konuda müminleri temel kabul edip Peygamberimizi dışarıda

tutmak, sonra da onu o konuda müminlerin yardımcısı saymak

doğru değildir. Çünkü Peygamberimizin müminlere en güzel şekilde

ortak olmadığı, en iyi şekilde pay sahibi olmadığı hiçbir dinî

üstünlük yoktur. Bundan dolayı Kur'ân'da Peygamberimizin (s.a.a)

müminlerin yardımcısı olduğunu ifade eden bir tek ayet bile yoktur.

İlâhî kelâm, o benzersiz edebini gözetmeyi ihmal etmekten

münezzehtir.

Bu gerçek, Kur'ân'da Peygamberimize izafe edilen veliliğin tasarruf

yetkisi veya sevgi ve muhabbet anlamına geldiğinin en güçlü

delillerindendir. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Peygamber,

müminler üzerinde kendilerinden daha çok yetki sahibidir."

(Ahzâb, 6) "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir."

(Mâide, 55) Görüldüğü gibi hitap, müminlere yöneltilmiştir. Az

önce de belirtildiği üzere, Peygamberi müminlerin yardımcısı anlamında

onların velisi saymanın bir anlamı yoktur.



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:09 | Mesaj # 6
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Bu dediklerimizden şu sonuç ortaya çıktı: "Sizin veliniz ancak

Allah, O'nun Resulü..." diye başlayan iki ayetin, öncesindeki ayetlerin

yardımcı olma anlamındaki veliliğe değindikleri farz edilirse,

bu iki ayetin içeriği o ayetlerin içeriği ile aynı değildir. İkinci ayetin

sonundaki, "...galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir." cümlesi

sakın seni yanıltmasın. Çünkü galibiyet, yardım anlamındaki

velâyetle uyuştuğu gibi, tasarruf velâyeti ve aynı şekilde sevgi ve

muhabbet velâyetiyle de bağdaşır. Çünkü din mensuplarının nihaî

hedefi olan dinî galibiyet, müminlerin herhangi bir vesile ile Allah-

'a ve Peygambere bağlanmaları ile gerçekleşir.

Yüce Allah açık vaadi ile bu gerçeği müminlere duyurmuştur.

Şu ayetlerde olduğu gibi: "Allah, 'Ben ve peygamberlerim mutlaka

galip geleceğiz' diye yazdı." (Mücâdele, 8) "Gönderilen peygamber

kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti: Mutlaka kendilerine

yardım edilecek ve galip gelecek olanlar, mutlaka bizim ordumuzdur."

(Sâffât, 173)

Üstelik, Şiî ve Sünnî kanallardan gelen çok sayıdaki rivayete

göre, bu iki ayet namaz sırasında yüzüğünü sadaka olarak veren

Hz. Ali hakkında inmiştir. Buna göre, bu iki ayet genel değil, özel

anlamlıdır. Bu konudaki rivayetlerin büyük bir kısmını inşaallah

ayetleri hadisler ışığında incelerken nakledeceğiz.

Eğer çokluklarına ve yoğunluklarına rağmen bu tür rivayetler

ayetlerin tefsirinde iniş sebebi olarak kabul edilmeyecek ise, hiçbir

ayette hiçbir iniş sebebine dayanmak doğru olmaz. Bu açıktır.

Dolayısıyla bu iki ayeti genel anlamlı sayarak müminlerin birbirlerinin

velileri olduklarını ifade ettiğini söylemenin hiçbir dayanağı

yoktur.

Evet, bazı tefsirciler bu rivayetlere itiraz etmişler. Oysa bu kadar

çok sayıdaki rivayete itiraz etmeleri yersizdir. İleri sürdükleri itirazlar

şunlardır:

1) Bu rivayetler, bu ayetlerin yardımcı olma anlamındaki velilikle

ilgili zahirî içeriği ile çelişir. Bu noktaya yukarıda işaret edilmişti.

2) Bu rivayetler, çoğul kipi kullanıldığı hâlde tekilin kastedilmiş

olmasını gerektirir. Çünkü bu rivayetlere dayanıldığı takdirde,

"... namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminler"den

10 .............................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

Hz. Ali'nin kastedildiği kabul edilecektir ki, dil kuralları böyle bir

tefsire müsait değildir.

3) Bu rivayetler, zekâttan maksadın yüzüğü sadaka olarak

vermek olmasını gerektirir ki, buna zekât adı verilemez.

Sözü edilen tefsirciler şöyle demişler: Buna göre, ayeti genel

anlamlı saymalı ve burada "kasr'ul-kalp" veya "kasr'ul-ifrad" sanatının

söz konusu olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü münafıklar

Ehlikitab'ın yardımına koşuyorlar ve bunu vurguluyorlardı. Bu sebeple

yüce Allah, onları böyle davranmaktan sakındırdı ve onların

velilerinin (yardımcılarının) Ehlikitap ve münafıklar değil, Allah,

O'nun Resulü ve gerçek müminler olduğunu ifade etti. Bu durumda

tek bir problem kalıyor. O da bu anlamın "ve rükû hâlinde iken"

ifadesi ile bağdaşmamasıdır. Bu problem de "rükû" kelimesinin

Allah'a boyun eğme veya fakirlik ve düşük durumluluk şeklinde

mecazî anlamda yorumlanması ile ortadan kalkar. İşte söz

konusu tefsircilerin ileri sürdükleri itirazlar ve bu itirazlar ile ilgili

açıklamaları bunlardır.

Fakat bu ve benzeri ayetleri incelemek, ileri sürülen açıklamaları

tümü ile geçersiz kılmaktadır.

Önce bu ayetin yardım anlamındaki veliliği ifade eden bir anlatım

içinde yer aldığı, dolayısıyla bu anlamda yorumlanması gerektiği

tezini ele alalım. Daha önce belirtildiği üzere bu ayetlerin

maksadı asla bu değildir. Eğer daha önceki ayetlerin yardım anlamındaki

veliliği ele aldıkları farz edilse bile, bu ayet o ayetlerin

bu maksadını paylaşmamaktadır.

"...namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir"

ifadesinde çoğul kullanıldığı hâlde tekilin kastedilmesi konusuna

gelince; bu kitabın üçüncü cildinde Mübahele ayeti incelenirken

bu konuda verilen ayrıntılı cevabı biliyorsun. O cevabın özü

şu idi: Çoğul kipi kullanıp bununla tekil kastetmek ve çoğul kipini

tekil anlamında kullanmak ile, uyarlanabileceği örneklere uyarlansın

diye çoğul lafzı ile genel bir hüküm ortaya koymak ya da

çoğul lafzı ile bazı vasıfları haiz bir topluluktan haber vermek, ancak

bu genel hükmün uyarlanabileceği örneğin ya da bu vasıfları

taşıyan ferdin sadece bir tane olması, birbirinden farklı şeylerdir.

Birinci şıkkı dilbilgisi kuralları kabul etmez. Fakat ikincisi kurallara

Mâide Sûresi 55-56 ................................................................. 11

uygundur ve kullanımı yaygındır.

Bu itirazı yapanlar, acaba "Ey iman edenler, düşmanlarımı ve

düşmanlarınızı veli edinmeyin. Siz onlara sevgi yolluyorsunuz...

Siz onlara gizlice sevginizi iletiyorsunuz." (Mümtehine, 1) ayeti hakkında

ne diyecekler? Çünkü ayette Kureyşliler ile mektuplaşan

Hatıb b. Ebu Baltaa'nın kastedildiğini biliyoruz. "Eğer Medine'ye

dönersek, üstün olanlarımız aşağı konumda olanları oradan çıkaracak."

(Münafıkun, 8) ayeti de öyledir. Çünkü bu sözü Abdullah b.

Übey b. Selul'un söylediği biliniyor. "Sana, ne infak edeceklerini

sorarlar." (Bakara, 215) ayeti de böyledir. Çünkü bu soruyu soran

tek kişidir. "Mallarını gece-gündüz, gizli-açık (Allah yolunda) harcayanlar..."

(Bakara, 274) ayeti de bu kategoriye girer. Çünkü rivayetlere

göre, ayette sözü edilen harcama Hz. Ali veya Ebu Bekir tarafından

yapılmıştır. Bu çeşit ayetler çoktur.

Bu örneklerin en şaşırtıcısı "Kalplerinde hastalık bulunanların,

'Bize bir felâketin gelmesinden korkuyoruz' diyerek..." (Mâide, 52)

ayetidir. Çünkü bu itirazı yapan tefsircilerin de kabul ettikleri iniş

sebebine ilişkin rivayetlere göre, bu sözü söyleyen Abdullah b.

Übey'dir ve bu ayet sözünü ettiğimiz ayetler arasında yer almaktadır.

Şöyle denebilir: Bu örneklerde, genellikle adı geçen kişiler gibi

düşünen veya onların davranışlarını onaylayan başka kimseler de

vardır. Bu yüzden yüce Allah onları ve onlar gibi olanları çoğul kipi

ile ifade etmiştir.

Buna şöyle cevap verilebilir: Demek ki, bu kullanımı caiz kılan

bir incelik söz konusu olduğu zaman dil kuralları bakımından bunun

bir sakıncası yoktur. O hâlde, "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun

Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir."

ayeti de pekâlâ bu kategoriye girebilir ve bunun inceliği de

şu gerçeğe işaret olabilir: Ayette ifade edilen veliliğin de aralarında

bulunduğu dinî üstünlükler, bazı müminlere rastgele verilip diğerlerine

verilmeyen ayrıcalıklar değildir. Bunlar, ihlâsta ve amelde

öne çıkmanın sonucudur, başka türlü elde edilemezler.

Bir de şu var: Sözünü ettiğimiz rivayetleri nakledenlerin büyük

ço-ğunluğu sahabîler ile onların hemen arkasından gelen tabiîndir.

Bunlar, dillerinin saflığı bozulmamış öz Araplardır. Eğer böyle bir

12 ...................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

kullanım, dilbilgisi kurallarına aykırı olup o dili kullananların yadırgadığı

bir tarz olsaydı, onların tabiatı bunu kabul etmez ve buna

itiraz etmek asıl onlardan beklenirdi. Oysa onların hiçbirinden böyle

bir itiraz rivayet edilmemiştir.

Sözü edilen tefsircilerin "sadaka olarak yüzük vermeye zekât

adı verilmez" şeklindeki itirazlarına gelince; buna şu şekilde cevap

veririz: "Zekât" kelimesi, şeriat ehlinin dilinde bilinen ıstılâhî anlamını,

onun dinde farz edildiğini bildiren ayetin inmesinden sonra

kazanmıştır. Kelimenin sözlük anlamı ise, şeriat ehlinin dilindeki

ıstılâhî anlamından daha geniş kapsamlıdır. Bu kelime, mutlak

olarak veya namazla yan yana kullanıldığında "Allah rızası için

mal harcama" anlamına gelir. Bu gerçek, eski peygamberlerden

söz eden ayetlerde açıkça görülür. Meselâ Hz. İbrahim'den, Hz.

İshak'tan ve Hz. Yakup'tan söz edilirken, "Onlara hayırlı işler

yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik." (Enbiyâ, 73)

buyruluyor.

Başka bir ayette Hz. İsmail'den söz edilirken, "O, ehline namaz

kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve Rabbi katında beğenilmiş

bir kişi idi." (Meryem, 55) buyuruluyor. Hz. İsa'nın beşikte söylediği

sözleri nakleden şu ayette de aynı şey söz konusudur: "Sağ

olduğum sürece bana namaz kılmayı ve zekât vermeyi emretti."

(Meryem, 31) Oysa bu peygamberlerin şeraitlerinde İslâmiyet'te bilinen

şekli ile malî zekâtın olmadığı bilinen bir gerçektir.

Şu ayetler de bu kategoriye girer: "Gerçekten kurtulmuştur, zekât

verip arınan ve Rabbinin adını anıp namaz kılan." (A'lâ, 15) "O

kimse ki, malını verip arınır." (Leyl, 8) "Onlar ki, zekât vermezler ve

onlar ahireti inkâr ederler." (Fussilet, 7) "Onlar ki, zekâtı verirler."

(Mü'mi-nûn, 4)

Mekke inişli surelerde, özellikle Fussilet ve benzeri gibi

Peygamberimizin (s.a.a) peygamberliğinin başlangıç döneminde

inen surelerde bu türden başka ayetler vardır. O sıralarda henüz

bilinen anlamı ile zekât yasalaşmış değildi. Acaba o dönemde

Müslümanlar bu ayetlerdeki "zekât" kelimesinden ne

anlıyorlardı?! Hatta zekât ayeti olarak bilinen "Onların mallarından bir miktar

sadaka al ki, onunla onları temizleyesin, arındırasın; ve onlara

dua et, çünkü senin duan onların ıstıraplarını yatıştırır." (Tevbe,103)




Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:11 | Mesaj # 7
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
ayeti, zekâtın sadakanın bir türü olduğunu ve zekât adını almasının

sebebinin, mutlak olarak sadakanın temizleyici ve arındırıcı

olması olduğunu gösterir. Ne var ki, bununla birlikte "zekât"

kelimesi çoğunlukla şer'î dildeki sadaka anlamında kullanılmıştır.

Bütün bu anlattıklarımızdan açıkça anlaşılıyor ki, mutlak sadakaya

ve Allah yolunda yapılan malî harcamaya zekât adı verilmesinin

hiçbir engeli yoktur. Yine ortaya çıktı ki, "rükû" kelimesine

mecazî anlam vererek onu zahirî anlamından başka bir anlamda

kullanmanın gerekçesi yoktur.

Ayrıca "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir."

ifadesinin orijinalinde "inne" edatının ismi

(veliyyukum=veliniz) tekil olduğu hâlde atfedilerek onun haberi olan

cümlede (ellezîne âme-nû=müminler) çoğul getirilmesini göz

önünde bulundurarak farklı yorumlar yapmanın da gerekçesi yoktur.

Bundan iyice faydalanmalısın.

"Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." Ragıp

İsfahanî, el-Müfredat adlı eserinde şöyle diyor: "Velâ ve tevalî kelimeleri,

iki ve daha çok sayıda nesnenin aralarında yabancı bir

nesne olmayacak şekilde bir arada bulunmaları demektir. Bu kelime

istiâre yolu ile yer, nispet, arkadaşlık, yardım ve inanç bakımından

yakınlık anlamında kullanılır. Vilâyet yardım, velâyet ise

bir işi üstlenmek demektir. Velâyet ve vilâyet kelimelerinin, tıpkı

delâlet ve dilâlet gibi, her ikisinin de aynı anlamı taşıdığı ve o anlamın,

bir işi üstlenmek olduğu da söylenmiştir. Veli ve mevlâ kelimeleri

de bu anlamda kullanılır. Bu kelimelerin her biri hem fail,

yani muvalî, hem de mef'ul, yani muvalâ anlamına gelebilir. Mümin

için 'O yüce Allah'ın velisidir' denir, fakat 'mevlâsıdır' dendiğine

hiç rastlanmamıştır. Fakat 'Allah, müminlerin velisi ve

mevlâsıdır' denir."

Ragıp, sonra şöyle devam ediyor: "Tevellâ fiili, kendiliğinden

geçişli (müteaddî binefsih) olarak kullanıldığı zaman tıpkı 'velâyet'

gibi bir şeyin diğer şeye daha yakın noktada yer aldığını ifade eder.

Örneğin, 'velleytu sem'î keza=kulağımı şu yöne çevirdim',

'velleytu aynî keza=gözümü şu tarafa çevirdim' ve 'velleytu vechî

keza=yüzümü şu yöne döndürdüm' dendiği zaman o uzuvların o

yöne doğru döndürüldüğü ve o yöne daha yakın bir vaziyet aldığı

anlamını ifade eder. Yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Seni razı olaca

14 ............................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

ğın bir kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru

çevir. Nerede olsanız, yüzünüzü ona doğru çevirin.' [Bakara, 144]

Ancak lafızda veya takdirde 'an' harf-i cerriyle geçişli (müteaddî)

kılınırsa, o zaman bir şeyden yüz çevirme, ondan uzaklaşma anlamını

ifade eder." (Ragıp'tan aktardığımız burada son buldu.)

Anlaşılan o ki, velâyet kelimesi ile ifade edilen yakınlık kavramı,

insan tarafından ilk önce cisimlerin yerleri ve zamanları arasındaki

yakınlık hakkında kullanılmıştır. Sonra da Ragıb'ın anlattığının

tersine istiâre yolu ile manevî yakınlığı ifade etmek üzere

kullanılmıştır. İnsanın gelişme süreci ile ilgili araştırmalar bu sonucu

ortaya koyar. İnsanın, hayatında somut nesneleri algılayıp

onlarla ilgilenmesi, kavramlar ve anlamlar hakkında düşünüp onlarda

tasarrufta bulunmasından daha öncedir.

Özel bir yakınlık türü olan velilik, manevî meselelerde ele alındığında

bunun gerekli sonucu şu olur: Veli, velisi olduğu kimsenin

ancak kendi sahip olduğu ve kendi aracılığı olmaksızın başka

hiç kimsenin sahip olmadığı bir hakka sahiptir. Dolayısıyla bir

kimsenin kendisiyle ilgili başkasını yerine koyabileceği tüm tasarruflarda,

onun yerini velisi tutar, başkası tutamaz. Ölünün velisi

gibi. Ölünün sağlığında mülkiyet gerekçesi ile üzerinde tasarrufta

bulunduğu malda velisi olan mirasçısı, mirasçılık veliliği gerekçesi

ile tasarrufta bulunur. Küçük yaştaki çocuğun velisi, velilik gerekçesi

ile küçük çocuğun malî işlerinde tasarrufta bulunarak işlerini

düzenler. Yardımcı anlamındaki veli, yardım ettiği kimsenin işlerinde

savunmasını kuvvetlendirme yönünde tasarrufta bulunur.

Yüce Allah da kullarının velisidir. Onların dünya ve ahiret işlerini

plânlayıp düzenler. O'ndan başka veli yoktur. Allah müminlerin

dinleri konusundaki işlerini düzenleme konusunda onların velisidir.

Bu veliliği hidayet, hakka çağrı, tevfik, yardım etme ve başka

yollarla gerçekleştirir.

Peygamber de, yasa koymak ve hüküm vermek suretiyle

müminlerin lehine ve aleyhine hükmetmekle yetkili bir velidir.

Devlet başkanı da, hükümdarlık yetkisinin çerçevesi içinde halka

hükmeden bir velidir. Diğer velilik türlerinde de bu ölçüler geçerlidir.

Köle azat etme, anlaşma yapma, komşuluk, boşama ve amca

oğlu velilikleri, sevgi veliliği ve veliahtlık veliliği gibi...

Mâide Sûresi 55-56 ................................................................. 15

"Yuvellûn'el-edbâr" yani, sırtlarını savaş meydanına doğru çeviriyorlar.

"Tevelleytum" yani, siz kendinizi veya yüzünüzü falan şeyin

tersi yönüne çevirerek onu kabul etmediniz. Veliliğin değişik

kullanım alanlarındaki ortak anlamının özü, veliye tasarruf ve düzenleme

yetkisi veren bir yakınlık türüdür.

"Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir."

ayeti, bu ayette sözü edilen veliliğin aynı türden tek bir velilik olduğuna

delâlet eder. Çünkü Allah, O'nun Resulü ve o müminler

sayıldıktan sonra hepsi birlikte "sizin velinizdir" ifadesine bağlanıyor.

Bundan bütün bu sayılanlardaki veliliğin aynı anlamda olduğu

anlaşılır. Bir sonraki ayetteki "galip gelecek olanlar, Allah'ın hizbidir."

cümlesi de bunu teyit eder. Çünkü bu ifade, Allah'ı, O'nun

Resulünü ve söz konusu müminleri veli edinenlerin tümünün Allah'ın

velâyeti altında olmaları hasebiyle O'nun hizbi olduğunu ima

veya ifade ediyor. Dolayısıyla Peygamberin ve sözü edilen müminlerin

velâyeti, Allah'ın velâyeti türünden bir velâyettir.

Yüce Allah, velâyet türlerinden tekvinî velâyeti kendine izafe

eder. Bu velâyet O'nun her şeyi tasarrufu altında bulundurması,

yaratıkların işlerini dilediği gibi düzenlemesi anlamına gelir. Şu

ayetlerde olduğu gibi: "Yoksa onlar Allah'tan başka veliler mi edindiler?

Veli yalnız Allah'tır." (Şûrâ, 9) "Sizin Allah'tan başka bir

veliniz, bir şefaatçiniz yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz."

(Secde, 4) "Dünyada ve ahirette benim velim sensin." (Yûsuf, 101)

"Allah kimi saptırırsa, artık onun O'ndan başka bir velisi olmaz."

(Şûrâ, 44) Şu ayetler de okuduğumuz ayetlerle aynı anlamdadır:

"Biz insana şah damarından daha yakınız." (Kaf, 16) "Biliniz ki, Allah

kişi ile kalbi arasına girer." (Enfâl, 24)

Yüce Allah'ın bazı ayetlerde kendine izafe ettiği yardım etme

anlamındaki velâyeti de tekvinî velâyetin kapsamında sayabiliriz.

Şu ayetlerde olduğu gibi: "Bu böyledir. Çünkü Allah müminlerin

velisidir (yardımcısıdır). Kâfirlerin ise velisi (yardımcısı) yoktur."

(Muhammed, 11) "O'nun (Peygamberin) velisi (yardımcısı) Allah'tır."

(Tahrîm, 4) Şu ayet de aynı anlamdadır: "Müminlere yardım etmek

üzerimize borçtur." (Rûm, 47)

Yine yüce Allah, müminlerin dinî işleri ile ilgili olan yasa koyma,

hidayet, irşat ve tevfik gibi konularda onların veliliğini de kendine

izafe eder. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Allah müminlerin veli

16......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

sidir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır." (Bakara, 257) "Allah

müminlerin velisidir." (Âl-i İmrân, 68) "Allah takva sahiplerinin velisidir."

(Câsiye, 19) Şu ayet de aynı anlama gelir: "Allah ve Resulü

bir işte hüküm verdikleri zaman artık mümin bir erkek ve kadının,

işlerini kendi isteğine göre belirleme hakkı yoktur. Kim Allah'a

ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."

(Ahzâb, 36)

Yüce Allah'ın Kur'ân'da kendine izafe ettiği velâyet türleri bunlardır.

Bunlar özleri itibariyle "tekvinî velâyet" ile "teşriî velâyet"e

dönerler. Bunlara "hakikî velâyet" ve "itibarî velâyet" de denebilir.

Yüce Allah, Peygambere (s.a.a) mahsus velâyet türü olarak

teşriî velâyeti zikreder. Teşriî velâyet yasa koymayı, hakka çağırmayı,

ümmeti eğitmeyi, onlara hükmetmeyi ve aralarında hüküm

vermeyi içerir. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Peygamber, müminler

üzerinde kendilerinden daha çok yetki sahibidir." (Ahzâb, 6)

Şu ayetler de aynı anlamdadır: "Biz sana hak olarak kitabı indirdik

ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm

veresin." (Nisâ, 105) "Sen insanları kesinlikle doğru yola iletirsin."

(Şûrâ, 52) "Allah, onlara kendilerinden olan ve onlara Allah'ın ayetlerini

okuyan, onları arındıran, kendilerine kitabı ve hikmeti öğreten

bir peygamber gönderdi." (Cum'a, 2) "Sana da bu Kur'ân'ı indirdik

ki, insanlara indirileni kendilerine açıklayasın." (Nahl, 44)

"Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin." (Nisâ, 59) "Allah ve

Resulü bir işte hüküm verdikleri zaman artık mümin bir erkek ve

kadının, işlerini kendi isteğine göre belirleme hakkı yoktur."

(Ahzâb, 36) "Onların arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların

keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın indirdiğinin bir kısmından

seni şaşırtmasınlar." (Mâide, 49) Fakat daha önce de söylediğimiz

gibi yüce Allah, ümmete yardımcı olma anlamındaki veliliği Peygamber

efendimize (s.a.a) izafe etmemiştir.

Bütün bunlardan çıkan ortak sonuca göre Peygamberimizin,

ümmeti Allah'a sevk etme, onları yönetme ve aralarında hüküm

verme konusunda onlar üzerinde velilik yetkisi vardır. Onlar da

ona mutlak anlamda itaat etmekle yükümlüdürler. Buna göre

Peygamberimizin (s.a.a) veliliği Allah'ın teşriî veliliğinin kapsamına

girer. Bununla şunu kastediyoruz:

Mâide Sûresi 55-56 ...................................................... 17

Peygamberimize (s.a.a) ümmetin önderi olarak itaat etmek

farzdır. Çünkü ona itaat, Allah'a itaat ve onun velâyeti Allah'ın velâyetidir.

Az önce okuduğumuz ayetlerin bir kısmı bunun delilidir.

Şu ayetler gibi: "Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin." (Nisâ,

59) "Allah ve Peygamber bir işte hüküm verdikleri zaman..."

(Ahzâb, 36) Bu anlamdaki diğer ayetler de öyledir.

"Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir."

ayetinde Allah'a ve O'nun Resulüne atfedilerek müminler için söz

konusu edilen velilik de, Allah ve Peygamberimiz için sabit olan

bu anlamdaki veliliğin aynısıdır. Çünkü ayetin akışı, bu veliliğin bir

velilik olduğunu ve bu veliliğin asaleten yüce Allah'ın, bağımlı olarak

ve Allah'ın izni ile de Peygamberin ve ayette sözü geçen müminlerin

hakkı olduğunu gösteriyor.



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:13 | Mesaj # 8
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Eğer ayette Allah'a izafe edilen velilik, müminlere izafe edilen

velilikten başka türde olsaydı, yanlış anlama ihtimalini ortadan

kaldırmak için müminler için başka bir velilik zikredilmesi uygun

oldurdu. Buna benzer durumlarda olduğu gibi. Nitekim yüce Allah

şöyle buyuruyor: "O sizin için hayırlı bir kulaktır. Allah'a inanır,

müminlere inanır." (Tevbe, 61) Bu ayette "inanmak" kelimesi tekrarlanmış;

çünkü her iki yerdeki anlamı birbirinden farklıdır. Bunun

benzerini "Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin." (Nisâ,

59) ayetinde de görüyoruz. Kitabımızın önceki cildinde bu ayeti

tefsir ederken bu hususa dikkat çekmiştik.

Üstelik "Sizin veliniz" ifadesindeki "veli" kelimesi tekil, izafe

edildiği "müminler" kelimesi ise çoğuldur. Tefsirciler, bu durumu

buradaki veliliğin tek anlamı olduğu ve bunun asaleten yüce Allah-

'a, bağımlı olarak da O'ndan başkalarına ait olduğu şeklinde açıklamışlar.

Bütün bu dediklerimizden, "Sizin veliniz ancak..." ifadesindeki

sınırlamanın "kasr'ul-ifrad" anlamında olduğu hususu da açıklık

kazanmış oldu. Yani muhatapların, bu veliliğin hem ayette sayılanlar,

hem de başkaları için söz konusu olduğunu zannetmemeleri

için bu veliliğin sadece ayette sayılanlara mahsus olduğu vurgulanmıştır.

Bu sınırlama, "kasr'ul-kalb" anlamını ifade etmeye yönelik

bir sınırlama olarak da yorumlanabilir. (Bu durumda, "Allah,

O'nun Resulü ve ayette sözü edilen müminler sadece sizin velinizdir,

başkaları değil" gibi bir anlam ortaya çıkar.)

18 ....................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

"...namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren..." Bu ifade,

(inananların velisi olarak bildirilen) "müminler" hakkında bir açıklamadır.

"ve rükû hâlinde iken" ifadesi "zekât veren" ifadesiyle ilintili

hâldir.

"Rükû" insan vücudunun belirli bir durumunu ifade eder. Beli

bükülmüş yaşlı adama da "şeyh-i râki" derler. Şeriat dilinde ise ibadette

belirli bir durum anlamına gelir. Yüce Allah, "rükûa varanlar

ve secde edenler" (Tevbe, 112) buyuruyor. Rükû, Allah'a boyun

eğmeyi, O'nun karşısında alçalmayı temsil eder. Fakat secdenin

aksine bu ibadet biçimi İslâm'da namaz dışında meşru değildir.

Rükû, boyun eğmeyi ve alçalmayı içerdiği için bazen istiâre yolu

ile her boyun eğme ve alçalma veya fakirlik ve geçim sıkıntısı

gibi normal olarak başkasına boyun eğme sonucunu doğuran hâller

anlamında da kullanılır.

"Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve sözü edilen müminleri veli edinirse,

(bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir." Ayette geçen

"yetevelle" fiilinin mastarı olan "tevellî" veli edinmek demektir.

"Müminler"den maksat, bir önceki ayette sözü edilen müminlerdir.

"Galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir." ifadesi, şartın

cezası yerindedir, ama ceza değildir. Bu ifade, hükmün sebebine

delâlet etsin diye büyük önermeyi sonuç yerine koymak kabilindendir.

Buna göre ayetin anlamı, "Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve sözü

edilen müminleri veli edinirse galiptir. Çünkü o Allah'ın hizbindendir

ve Allah'ın hizbi kesinlikle galiptir" şeklindedir. Buna göre bu

ifade, o kimselerin Allah'ın hizbi olduklarını kinaye yolu ile dile getiren

bir ifadedir.

Ragıp İsfahanî'nin açıklamasına göre "hizb" katı ve sert bir

topluluk demektir. Yüce Allah, Kur'ân'ın başka bir yerinde de buradakine

yakın bir içeriği bulunan bir ayette "Allah'ın hizbi" tabirini

kullanmış ve onların kurtuluşa eren kimseler olduklarını belirtmiştir.

Sözünü ettiğimiz ayet şudur: "Allah'a ve ahiret gününe inanan

bir topluluğun babaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları da olsa

Allah'a ve Peygambere düşman olanlarla dost olduklarını göremezsin.

Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden

bir ruh ile desteklemiştir. Onlar Allah'ın hizbidirler. İyi bil ki,

Mâide Sûresi 55-56 ............................................................... 19

felâha erenler, yalnız Allah'ın hizbidir." (Mücadele, 22)

Ayette geçen "felah" kelimesi, istenileni elde etme, hedefe

kavuşma anlamında zafer ve galibiyet demektir. Yüce Allah bu galibiyet

ve felâhı, müminlere en güzel ifadelerle vaat etmiş, onlara

buna kavuşacakları müjdesini vermiştir. "Müminler kesinlikle felâha

ermiştir." (Mü'minûn, 1) ayetinde olduğu gibi. Bu anlamdaki

ayetlerin sayısı çoktur. Bu ayetlerin hepsinde "felâh" kelimesi

mutlak biçimi ile yer almıştır. Buna göre maksat mutlak galibiyet,

mutlak felâhtır. Yani dünyada ve ahirette mutluluğa ermek, hakka

erişmek, kötülüğe galip gelmek ve batılı yok etmektir. Bu sonuç,

dünyada Allah'ın dostlarından oluşmuş ve şeytanın dostlarından

arınmış takva sahibi sağlıklı bir toplumda varolabilen temiz hayatla,

ahirette ise âlemlerin Rabbinin huzurunda gerçekleşebilir.



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:14 | Mesaj # 9
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
[font=Arial]AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI

el-Kâfi adlı eserde Ali b. İbrahim'den, o da babasından, babası

da İbn-i Ebu Ümeyr'den, o da Ömer b. Üzeyne'den, o da Zürare,

Fudayl b. Yesar, Bukeyr b. A'yun, Muhammed b. Müslim, Bureyd b.

Muavi-ye ve Ebu'l-Carud'dan İmam Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğu

nakledilir: "Yüce Allah, Peygambere (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) veliliğini

emretti, ona, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz

kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayetini indirdi

ve ulülemrin veliliğini farz kıldı. Ashap bunun ne olduğunu

bilmediler. Bunun üzerine Allah, Hz. Muhammed'e (s.a.a) namazı,

zekâtı, orucu ve haccı açıkladığı gibi velâyeti de açıklamasını emretti."

"Allah'tan bu emir gelince, Peygamber (s.a.a) sıkıntıya kapıldı.

İnsanların dinlerinden dönmelerinden, kendisini yalanlamalarından

korktu. Bu sıkıntı üzerine yüce Allah ona, 'Ey Elçi, Rabbin tarafından

sana indirilen mesajı tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun

elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan

korur.' (Mâide, 67) ayetini indirdi. Bunun üzerine Peygamber

(s.a.a) Allah'ın emrini haykırdı. Gadir-i Hum günü 'Toplanın' diye

seslendi ve ayağa kalkarak Hz. Ali'nin (a.s) veliliğini ilân etti. Ardından

insanlara, orada olanların olmayanlara bu mesajı duyurmalarını

emretti."

20 ................................................ El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

Ömer b. Üzeyne'nin Ebu'l-Carud dışındaki ravilerin tümüne

dayanarak naklettiğine göre İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: "Bu,

son farz idi. Velâyet meselesi, son farz olduğu için yüce Allah arkasından,

'Bugün sizin dininizi olgunlaştırdım ve size nimetimi

tamamladım.' (Mâide, 3) ayetini indirdi. Yüce Allah bu ayette, 'Bundan

sonra size başka bir farz indirmeyeceğim. Size ait farzları tamamladım.'

diyor." [Usûl-i Kâfi, c.1, s.289. h:4]

el-Burhan ve Gayet'ül-Meram adlı eserlerde Şeyh Saduk'un

kendi rivayet zinciriyle Ebu'l-Carud'a dayanarak verdiği bilgiye göre

İmam Bâkır (a.s) "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve...

müminlerdir." ayeti hakkında şöyle buyurdu: "Aralarında Abdullah

b. Selâm'ın, Esed'in, Sâlebe'nin, İbn-i Yâmin'in ve İbn-i Suriya'nın

bulunduğu bir grup Yahudi, Müslüman olmuştu. Bunlar Peygamberimize

gelerek şu soruyu sordular: 'Ey Allah'ın elçisi! Hz. Musa,

yerine Yuşa b. Nun'u vasiyet etti. Senin vasin kimdir? Senden sonra

velimiz kim olacak?' Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah,

O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren

müminlerdir.' ayeti indi."

"O sırada Peygamberimiz onlara, 'Kalkın.' dedi, onlar da kalktılar

ve mescide vardılar. İçeri girerken dışarı çıkan bir dilenci ile

karşılaştılar. Peygamberimiz ona, 'Ey dilenci, sana bir şey veren

oldu mu?' diye sordu. Dilenci, 'Evet, bu yüzüğü verdiler.' dedi. Peygamberimiz,

'Onu sana kim verdi?' diye sordu. Dilenci, 'Şu namaz

kılan adam.' dedi. Peygamberimiz, 'Sana yüzüğü verirken ne durumda

idi?' diye sordu. Dilenci, 'Rükû hâlinde idi.' dedi. Bunun üzerine

Peygamber tekbir getirdi ve arkasından mescittekiler de

tekbir getirdiler."

"Arkasından Peygamberimiz, 'Benden sonraki veliniz Ali'dir'

dedi. Sahabîler de, 'Biz Allah'ın Rabbimiz, Muhammed'in peygamberimiz

ve Ali'nin velimiz olmasına razı olduk.' dediler. Bunun

üzerine, 'Kim Allah'ı, O'nun Resulü ve sözü edilen müminleri veli

edinirse, (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir.'

ayeti indi." [el-Burhan, c.1, s.480; Gayet'ül-Meram, s.107]

Tefsir'ul-Kummî adlı eserde müellif, babasından, o da

Safvan'dan, o da Eban b. Osman'dan, o da Ebu Hamza Sumalî'den

İmam Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz,

Mâide Sûresi 55-56 ........................................................ 21

aralarında Abdul-lah b. Selâm'ın da bulunduğu bir grup Yahudi ile

oturduğu bir sırada bu ayeti indi. Peygamber mescide gitmek üzere

çıktı. Karşısına bir dilenci çıktı. Peygamber ona, 'Sana bir şey

veren oldu mu?' diye sordu. Dilenci, 'Evet, şu namaz kılan adam.'

karşılığını verdi. Peygamberimiz yakına gelince onun Hz. Ali olduğunu

gördü."

Ben derim ki: Bu rivayet, Tefsir'ul-Ayyâşî'de de İmam Bâkır'-

dan (a.s) nakledilmiştir. [c.1, s.328, h:139]

el-Emalî adlı eserde Şeyh Tusî, Muhammed b. Muhammed'-

den -yani Şeyh Müfid'den-, o Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed-i Katip'ten,

o Hasan b. Ali Zâferanî'den, o Ebu İshak İbrahim b. Muhammed

Saka-fî'den, o Muhammed b. Ali'den, o Abbas b. Abdullah

Anberî'den, o Abdurrahman b. Esved Kindî Yeşkurî'den, o Avn

b. Ubeydullah'tan, o babasından, babası dedesi Ebu Râfi'den şöyle

dediğini nakleder: "Bir gün Peygamberimizin yanına girdim. Peygamber

uyuyordu. Odanın bir yanında bir yılan gördüm. Onu öldürüp

Peygamberimizi uyandırmak istemedim. O sırada ona vahiy

indiğini düşündüm. Bu yüzden Peygamber ile yılan arasında yere

uzandım ve, 'Eğer yılandan bir kötülük gelirse ona değil, bana gelsin.'

dedim."

"Durumdan memnundum. O sırada Peygamber (s.a.a) uyandı.

Uyanırken 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.'

ayetini okuyordu. Ayeti sonuna kadar okuyup bitirince, 'Ali'ye

yönelik nimetini tamamlayan Allah'a hamdolsun. Allah'ın

kendisine yönelik bu bağışı yüzünden ne mutlu ona!' dedi. Sonra

bana dönerek, 'Burada ne işin var?' diye sordu. Kendisine odadaki

yılan meselesini anlattım. Bana, 'Öldür onu.' dedi. Ben de dediğini

yaptım. Sonra bana, 'Ey Ebu Râfi, bir gün gelecek bir grup Ali ile

savaşacak. Ali hak üzere ve o grup batıl üzere olacak. O gün sen

ne yapacaksın? Onlara karşı cihat etmek hak olarak Allah için yapılan

bir cihattır. Buna gücü yetmeyen onlara kalbi ile karşı çıkmalıdır.

Bunun ötesinde başka bir şey yoktur.' dedi. Peygamberimize,

'Ya Resulallah, benim için Allah dua et ki, eğer o zamanı görürsem,

bana onlarla savaşma gücü versin.' dedim. Peygamberimiz

benim için dua etti ve 'Her peygamberin bir güvendiği kişi vardır.

Benim güvenilir adamım da Ebu Râfi'dir.' dedi."

Ebu Râfi sözlerine şöyle devam ediyor: "Osman'dan sonra halk

22 ......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

Hz. Ali'ye biat edip Talha ile Zübeyr ona karşı çıkınca Peygamberimizin

sözlerini hatırladım. Bunun üzerine Medine'deki evimi ve

Hay-ber'deki arazimi sattım. Yanıma çocuklarımı alarak Hz. Ali ile

birlikte sefere çıktım. Arzum onun önünde şehit olmaktı. Fakat

ben bu arzuma yetişemeden o Basra'dan geri döndü. Sonra onunla

birlikte Sıffin ve Nehrevan savaşlarında savaştım. Kendisi şehit

edilinceye kadar onun-la birlikte oldum. Sonra Medine'ye döndüm.

Orada ne evim ve ne arazim vardı. Hz. Hasan bana Yenbu'da bir

parça arazi verdi ve Hz. Ali'nin evinin bir bölümünü bana ayırdı.

Ben de ailemle birlikte orada oturmaya başladı[/font]



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:16 | Mesaj # 10
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Tefsir'ul-Ayyâşî'de müellif, Hasan b. Zeyd'den, o babası Zeyd b.

Hasan'dan, o dedesinden Ammar b. Yasir'in şöyle dediğini rivayet

eder: "Bir gün Hz. Ali nafile namazında rükû hâlindeyken başına

bir dilenci dikildi. Hz. Ali parmağındaki yüzüğü çıkarıp dilenciye

verdi. Dilenci varıp bunu Peygambere haber verdi. Bunun üzerine

Peygambere, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz

kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." ayeti indi.

Peygamberimiz bu ayeti bize okudu ve arkasından şöyle dedi:

'Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım, ona

dost olanlara dost, düşman olanlara düşman ol!" [c.1, s.327, h:139]

Tefsir'ul-Ayyâşî'de müellif, Mufaddal b. Salih'ten, o da arkadaşlarının

birinden iki imamdan (a.s) birinin (İmam Bâkır veya

İmam Sadık) şöyle buyurduğunu nakleder: "Sizin veliniz ancak Allah,

O'nun Resulü ve... müminlerdir." ayeti inince, Peygamberimiz

sıkıntıya düş-tü, Kureyşlilerin kendisini yalanlayacaklarından korktu.

Bunun üzerine yüce Allah, 'Ey Elçi, Rabbin tarafından sana indirilen

mesajı tebliğ et...' ayetini indirdi. Peygamberimiz de Gadir-i

Hum günü bu görevi yerine getirdi." [c.1, s.328, h:140]

Aynı eserde müellif Ebu Cemile'den, o da arkadaşlarının birinden

iki imamdan (a.s) birinin (İmam Bâkır veya İmam Sadık) şöyle

buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz şöyle buyurdu: Allah bana

şu dört kimseyi sevmemi vayhetti: Ali, Ebuzer, Selman ve

Mikdad." Ravi diyor ki: "Ben, 'Onca kimse arasında bunu (kimin

veli olduğunu) bilen biri yok muydu?' diye sordum. Bunun üzerine

İmam, 'Üç kişi vardı.' karşılığını verdi. 'Sizin veliniz ancak Allah,

O'nun Resulü ve... müminlerdir.' ayeti ile 'Allah'a itaat edin, Peygambere

ve sizden olan ulülemre itaat edin.' ayetlerinin kimin

Mâide Sûresi 55-56 ................................................... 23

hakkında indiğini soran biri olmadı mı? diye sordum. İmam, 'Bu

ayetlerin kim hakkında indiği bir yana, onların nereden kendilerine

geldiğini bile sormazlardı.' cevabını verdi." [c.1, s.328, h:141]

Gayet'ül-Meram adlı eserde müellif, Şeyh Saduk'tan, o kendi

rivayet zinciriyle Ebu Said Verrak'tan, o babasından, babası Cafer

b. Mu-hammed'den, o babasından ve babası da dedesinden naklettiğine

göre Hz. Ali, Ebu Bekir'in halifeliği üstlendiği sırada ona

bazı çağrılarda bulundu, kendi üstünlüklerini anlattı ve bu konuda

Peygamberden (s.a.a) kaynaklanan delilleri hatırlattı. Söylediklerinden

biri şuydu: "Allah adına söylemeni istiyorum: Yüzük zekâtı

ile ilgili ayette Peygamberin veliliği ile birlikte anılan velilik, Allah

tarafından bana mı verildi, yoksa sana mı?" Ebu Bekir, Hz. Ali'ye,

'Sana verildi.' dedi." [s.108, h:16]

Şeyh, el-Mecalis adlı eserinde kendi rivayet zinciriyle

Ebuzer'den şöyle naklediyor: "Hz. Ali, Şûra Günü Osman, Zübeyr,

Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Vakkas'a Allah adına çağrıda bulundu.

Aralarında Peygamberin sözleri de bulunan çeşitli delillerle

karşılarına çıktı. Hep-si de söylediklerinin doğru olduğunu kabul

ediyordu. Söylediklerinden biri şu idi: İçinizde rükû hâlindeyken

sadaka verdiği için hakkında, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü

ve... müminlerdir.' ayeti inen benden başka biri var mı?' Hepsi,

'Hayır, yok.' dediler."

el-İhticac adlı eserde verilen bilgiye göre İmam Ali b. Muhammed

Hadi (a.s), Ahvaz halkının cebir ve tefviz konularına ilişkin sorularına

cevap olarak yazdığı mektupta şöyle diyor:

"Bütün İslâm ümmeti, Kur'ân'ın hak olduğu ve onda hiçbir

şüphe olmadığı hususunda ittifak etmiştir, aralarında hiçbir ihtilâf

yoktur. Bütün İslâm fırkalarında bu böyledir. Onlar bu ortak görüşlerinde

isabetlidirler ve Allah'ın indirdiklerini tasdik etmekle Peygamberimizin

(s.a.a) 'Benim ümmetim sapıklıkta birleşmez.' hadisinin

işaret ettiği doğru yoldadırlar. Peygamberimiz bu hadisinde

ümmetin hep birlikte kabul ettiği, birbirlerine muhalefet etmedikleri

görüşün hak olduğunu bildirmiştir. Hadisin anlamı budur. Yoksa

onun anlamı, cahillerin yorumları ve inatçıların söyledikleri değildir.

Onların yorumları, Kur'ân'-ın hükmünü ortadan kaldırıp uydurma

hadislerin ve yanıltıcı rivayetlerin hükümlerine uymayı telkin

ediyor. Yaptıkları iş, Kur'ân'ın nasları-na ve ışık saçan açık

24............................................ El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

ayetlerin gerçeklerine ters düşen helâk edici, aşağılık nefsanî arzuların

peşine takılmaktır. Allah'tan bizi namaz kılmaya muvaffak

etmesini ve doğru yola iletmesini dileriz."

İmam (a.s) sözlerine şöyle devam ediyor: "Kur'ân bir haberin

doğru ve gerçek olduğuna şahadet edince, eğer ümmetin bir bölümü

bu haberi inkâr ederse, ona bu uydurma hadislerden biri ile

karşı çıkarlar. Onlar bu haberi inkâr etmekle ve Kur'ân'ı göz ardı

etmekle sapıklığa düşmüş olurlar."

"Kur'ân tarafından doğrulandığı bilinen ve Peygamberimizin

sözü olduğu ittifakla kabul edilen en sahih hadislerden biri şudur:

Ben sizin aranızda iki halife bırakıyorum: Allah'ın kitabı ve

özsoyum. Bunlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa

düşmezsiniz. Bunlar birbirinden ayrılmaksızın (Kevser) havuzun(

un) başında bana geleceklerdir."

"Peygamberimizin aynı anlamdaki diğer bir hadisi de şöyledir:

Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum: Allah'ın kitabı

ve özsoyum olan Ehlibeytim. Bu ikisi havuzun başında benim yanıma

ge-linceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Onlara

sarıldığınız sürece asla dalâlete düşmezsiniz."

"Kur'ân'da bu hadisin doğruluğuna delâlet eden ayetler vardır.

Meselâ şu ayet bunlardan biridir: 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun

Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren

müminlerdir.' İlim adamlarından gelen rivayetler de şu hususta

görüş birliği hâlindedirler ki, Hz. Ali, rükû hâlindeyken yüzüğünü

sadaka olarak verdi ve yüce Allah onun bu işini takdirle

karşılayarak bu ayeti onun hakkında indirdi."

"Ayrıca Peygamberimizin Hz. Ali'yi diğer sahabîlerden farklı biçimde

ön plâna çıkardığını belirten sözleri vardır. Bunların

başlıcaları şunlardır:

"Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım onu

seveni sev, ona düşman olana düşman ol!"

"Ali benim borçlarımı öder, verdiğim sözleri yerine getirir, o

benden sonra başınızdaki halifemdir."

"Peygamberimiz (sefere çıkarken) Hz. Ali'yi Medine'de kendi

yerine vekil bıraktığında Hz. Ali, 'Beni kadınlar ve çocuklar üzerine

mi halife bırakıyorsun?' dedi. Peygamberimiz ona şu cevabı verdi:

Mâide Sûresi 55-56 .......................................................... 25

Musa için Harun ne idi ise, sen de benim için öyle olmaya razı değil

misin? Yalnız benden sonra peygamber gelmeyecektir."

"Böylece Kur'ân'ın bu rivayetleri doğruladığını ve bu delillerin

gerçek olduğunu gösterdiğini öğrendik. Bu rivayetler Kur'ân'a uygun

olunca ümmetin onlara inanması gerekir. Bu rivayetlerin

Kur'ân'a uygun olduğunu ve Kur'ân'ın da bu rivayetlere uygun olduğunu

ve onlara işaret ettiğini gördüğümüzde onlara uymak farz

olur. İnatçıların ve fesatçıların dışında hiç kimse bu gerçeği göz

ardı edemez." [c.2, s.251-253]

el-İhticac adlı eserde Hz. Ali'den (a.s) şöyle buyurduğu nakledilir:

"Münafıklar Peygambere şöyle demişlerdi: 'Rabbinin bize yüklediği

farzlar dışında yükleyeceği başka bir farz var mı? Eğer varsa

onu bize bildir ki, başka bir farz kalmadı diye rahatlayalım.' Bunun

üzerine şu ayetler indi: 'De ki: Size bir tek öğüt veriyorum...' (Sebe,

46) Yani size velâyeti öğütlüyorum. 'Sizin veliniz ancak Allah, O'-

nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren

müminlerdir.' Bütün ümmetin görüş birliği ile sabittir ki, o gün rükû

hâlinde tek bir kişiden başka kimse zekât vermemiştir..."

Şeyh Müfid el-İhtisas adlı eserinde, Ahmed b. Muhammed b.

İsa'dan, o da Kasım b. Muhammed Cevherî'den naklettiğine göre

Hasan b. Ebu'l-Alâ şöyle dedi: "İmam Sadık'a (a.s), 'Peygamberin

vasiyet ettiği kimselere itaat etmek farz mıdır?' diye sordum. Bana

şu cevabı verdi: Evet; onlar Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu

kimselerdir: 'Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan

ulülemre itaat edin.' (Nisâ, 59) Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü

ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir."

[s.277]



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:18 | Mesaj # 11
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
[size=10]Ben derim ki: el-Kâfi adlı eserde bu rivayet, Hüseyin b. Ebu'l-

Alâ' aracılığı ile İmam Sadık'tan,1 bu anlamda bir başka rivayet de

Ahmed b. İsa aracılığı ile yine İmam Sadık'tan nakledilmiştir.2 Bu

rivayetlerde Hz. Ali hakkında inen ayetin bütün Ehlibeyt İmamlarına

izafe edildiği görülüyor. Bunun sebebi onların tek bir aile olmaları

ve konumlarının aynı olmasıdır.

1- [Usûl-u Kâfi, c.1, s.189, h:16]

2- [Usûl-u Kâfi, c.1, s.187, h:7]

26 ............................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

Sa'lebî Tefsiri'nde şu bilgiye yer verildiği aktarılıyor: Bize Ebu'l-

Hasan Muhammed b. Kasım Fakih, ona Abdullah b. Ahmed

Şa'ranî, ona Ebu Ali Ahmed b. Ali b. Rezin, ona Muzaffer b. Hasan

Ensarî, ona Serî b. Ali Varrak, ona Yahya b. Abdulhamid Cemanî,

ona Kays b. Rebî, ona A'meş, ona Abaye b. Rib'î bildirdiğine göre

bir gün Abdullah b. Abbas Zemzem kuyusunun yanı başında bize

hadis naklediyordu. O sırada başı ve yüzü sarıkla örtülmüş bir adam

çıkageldi. Abdullah, "Peygamber dedi ki" dedikçe, o da ona,

"Peygamber dedi ki" diye karşılık veriyordu."

İbn-i Abbas adama, "Allah adına sana soruyorum, sen kimsin?"

dedi. Adam yüzünü örten sarığı açarak şunları söyledi: "Ey

insanlar, beni tanıyan tanır. Tanımayanlara söylüyorum ki, ben

Cündeb b. Cü-nade Bedrî Ebuzer Gıfarî'yim. Peygamberimizden şu

iki kulağımla işittim. Yalan söylüyorsam kulaklarım sağır olsun.

Onu bu iki gözümle gördüm. Yalan söylüyorsam gözlerim kör olsun.

Peygamber şöyle dedi: Ali, iyilerin önderi ve kâfirlerin öldürenidir.

Ona yardım edene Allah yardım eder. Onu yalnız bırakanı Allah

yalnız bırakır."

"Ben günlerden bir gün Peygamber (s.a.a) ile birlikte öğle namazı

kılıyordum. Dilencinin biri mescit içinde yardım istedi. Hiç

kimse ona bir şey vermedi. Bunun üzerine ellerini havaya kaldırarak:

'Allah'ım şahit ol ki, ben Peygamberin mescidinde yardım istedim;

fakat hiç kimse bana bir şey vermedi.' dedi. O sırada rükû

hâlinde olan Hz. Ali dilenciye sağ elinin yüzük parmağını işaret etti.

Hz. Ali'nin o parmağında yüzük vardı. Dilenci ona yaklaştı ve

parmağındaki yüzüğü çıkarıp aldı."

"Bu olay Peygamberin gözü önünde gerçekleşmişti. Peygamber

namazı bitirince başını havaya kaldırdı ve şöyle dedi: 'Allah'ım,

Musa sana şöyle dua etmişti: 'Rabbim, göğsümü benim için aç, işimi

bana kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki, söylediklerimi anlasınlar

ve ailemden bana bir yardımcı kıl, kardeşim Harun'u.

Onunla arkamı güçlendir ve onu işime ortak et.' [Tâhâ, 25-32]

Kur'ân'da buyurduğuna göre sen de ona şu cevabı verdin: 'Pazunu

kardeşinle güçlendireceğiz ve ikinize bir kudret vereceğiz. Artık

ayetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler.' [Kasas, 35]"

"Allah'ım, ben senin peygamberin ve seçilmiş kulun Muham

Mâide Sûresi 55-56 .......................................................... 27

med'im. Allah'ım, benim de göğsümü bana aç, işimi bana kolaylaştır

ve ailemden bana bir yardımcı kıl, Ali'yi. Onunla arkamı güçlendir."

Ebuzer şöyle devam ediyor: "Peygamber (s.a.a) sözlerini

tamamlar tamamlamaz Cebrail, Allah katından inerek ona, 'Ey

Muhammed! Oku!' dedi. Peygamberin, 'Ne okuyayım?' demesi

üzerine ona, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz

kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir, diye oku.'

dedi." [Gayet'ül-Meram'dan naklen, s.103, h:1]

Zerrrin, el-Cem'u Beyne's-Sıhah'is-Sitte adlı eserinin üçüncü

cildinde, "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü..." ayetinin tefsirinde

Neseî'den naklen şu bilgiye yer veriyor: Abdullah b. Selâm

dedi ki: "Peygambere (s.a.a) geldik ve ona, 'Allah'a ve Peygambere

inandık diye kavmimiz bize düşman kesildi, bizimle konuşmayacaklarına

yemin ettiler.' dedik. Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak

Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât

veren müminlerdir.' ayeti indi."

"Arkasından Bilâl öğle ezanını okudu. İnsanlar namaza kalktılar.

Kimi secdede, kimi de rükûda idi. O sırada bir dilenci dilenmekte

ve yardım istemekteydi. Ali rükû hâlinde iken ona yüzüğünü

verdi. Dilenci bunu Peygambere haber verdi. Peygamber de bize

şu ayetleri okudu: Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve

namaz kılan ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir. Kim

Allah'ı, O'nun Resulü ve sözü edilen müminleri veli edinirse, (bilsin

ki) galip gelecekler olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir."

İbn-i Mağazilî'nin Menakıb adlı eserinde "Sizin veliniz ancak

Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir." ayetinin tefsiri sırasında

şu bilgiye yer verildiği naklediliyor: Muhammed b. Ahmed b. Osman'ın,

Ebu Bekir Ahmed b. İbrahim b. Şazan Bezzaz'dan, onun

Hasan b. Ali Advî'den, onun Seleme b. Şebib'den, onun

Abdurrezzak'tan, onun Mücahid'den rivayet ettiğine göre İbn-i

Abbas, "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve

rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." ayetinin Hz. Ali (a.s)

hakkında indiğini bildirmiştir.

Yine aynı eserde şu bilgiye yer verildiği naklediliyor: Ahmed b.

Muhammed b. Tavan'ın, Ebu Ahmed Ömer b. Abdullah b. Şevzeb'-

den, onun Muhammed b. Ahmed Askerî Dekkak'dan, onun

28 ..................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

Muham-med b. Osman b. Ebu Şeybe'den, onun Ubade'den, onun

Ömer b. Sa-bit'ten, onun Muhammed b. Saib'den, onun Ebu Salih'-

ten rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas şöyle dedi:

"Hz. Ali (a.s) rükû hâlindeyken yanına bir yoksul dilenci geldi.

O da yüzüğünü ona verdi. Peygamber dilenciye, 'Bunu sana kim

verdi?' dedi. Dilenci, 'Onu bana şu rükû hâlindeki kişi verdi.' dedi.

Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.'

ayeti indi."

Yine aynı eserde şu bilgiye yer verildiği naklediliyor: Ahmed b.

Muhammed b. Tavan, Ebu Ahmed b. Abdullah b. Şevzeb'den, o

Mu-hammed b. Cafer b. Muhammed Askerî'den, o Muhammed b.

Osman-dan, o İbrahim b. Muhammed b. Meymun'dan rivayet ettiğine

göre Ali b. Abis şöyle dedi: "Ben ve Ebu Meryem, Abdullah b.

Ata'nın yanına gittik. Ebu Meryem ona, 'Daha önce bana Ebu Cafer'den

naklettiğin hadisi, Ali'ye de naklet.' dedi."

"Bunun üzerine Abdullah b. Ata şunları söyledi: 'Ben bir gün

Ebu Cafer'in yanında oturuyordum. O sırada Abdullah b. Selâm'ın

oğlu oradan geçti. Ben, 'Allah beni sana feda etsin, bu adam

Kur'ân ilmine sahip olan adamın oğlu değil mi?' dedim. Ebu Cafer

bana; Hayır, o dediğin vasıftaki adam imamınız Ebu Talib oğlu Ali'dir.

Onun hakkında inen ayetler vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:"

"Sizinle benim aramda Allah'ın ve kitap bilgisine sahip kimsenin

şahitliği yeter." [Ra'd, 43]

"Rabbinden apaçık bir delili bulunan ve kendisini yine

kendisinden bir şahit izleyen kimse..." [Hûd, 17]

"Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir."

Hatib-i Harezmî'den aktarılan bilgiye göre Amr b. As ile

Muaviye arasındaki mektuplaşmada, Amr b. As Muaviye'ye şu cevabı

vermiştir: "Ey Muaviye, bildiğin gibi Kur'ân'da Hz. Ali'nin rakipsiz

faziletleri hakkında ayetler vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:"

"Verdikleri sözleri yerine getirirler." [İnsân, 7]

"Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve

rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir." [Mâide, 55]

"Rabbinden apaçık bir delili bulunan ve kendisini yine

kendisinden bir şahit izleyen ve ondan önce..." [Hûd, 17]

Mâide Sûresi 55-56 ............................................................... 29

sinden bir şahit izleyen ve ondan önce..." [Hûd, 17]

"Allah'a verdikleri sözde duran erkekler..." [Ahzâb, 23]

"De ki: Ben bunun karşılığında yakınlarımı sevmenizden başka

sizden bir ücret istemiyorum." [Şûrâ, 23]

Yine Hatib-i Harezmî'nin, kendi rivayet zinciriyle Ebu Salih'e

dayanarak verdiği bilgiye göre İbn-i Abbas şöyle demiştir: "Abdullah

b. Selâm, yanında kavminden İslâm'ı kabul etmiş bir grup ile

birlikte Peygamberimize gelerek şöyle dediler: 'Ey Allah'ın Resulü!

Evlerimiz uzaktadır. Bu toplantıdan başka katılabileceğimiz bir

toplantı ve konuşma da yoktur. Soydaşlarımız bizim Allah'a ve

Peygambere inandığımızı görünce bizi terk ettiler. Bizimle oturup

kalkmamaya, evlilik ilişkisi kurmamaya ve konuşmamaya karar

verdiler. Bu bizim ağrımıza gitti.' Bunun üzerine Peygamber onlara,

'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan ve rükû

hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayetini okuyarak cevap

verdi."

"Bunun arkasından Peygamber odadan çıkarak mescide gitti.

İnsanların kimi kıyamda, kimi rükûda idi. Bu arada gördüğü bir dilenciye,

'Sana bir şey veren oldu mu?' dedi. Dilenci, 'Evet, bir yüzük.'

dedi. Peygamber, 'Onu sana kim verdi?' dedi. Dilenci Hz. Ali'-

yi göstererek, 'Şu ayaktaki adam.' dedi. Peygamber, 'Onu sana ne

durumdayken verdi?' dedi. Dilenci, 'Onu bana rükû hâlindeyken

verdi.' dedi. Bunun üzerine Peygamber tekbir getirdi ve arkasından,

'Kim Allah'ı, O'nun Resulünü... veli edinirse, (bilsin ki) galip

gelecek olanlar, yalnız Allah'ın hizbidir.' ayetini okudu. Şair Hassan

b. Sabit de bu olay üzerine şu şiiri söyledi:

"Ey Ebu Hasan, canım ve ruhum sana feda olsun!

Hidayet yolunda ağır ağır ve hızlı şekilde yol alan herkesin canı

da!

Gerek benim bu övgüm, gerekse sevenlerinin övgüsü boşa mı

gider?

Allah rızası için yapılan övgüler boşa gitmez.

Rükûdayken sadaka veren sensin!

Bu kavmin canları sana feda olsun, ey rükûa varanların en hayırlısı![/size]



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 13:19 | Mesaj # 12
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
[font=Arial]Mübarek yüzüğünü sadaka olarak verdin, ey efendilerin en hayırlısı!

Ey alıcıların ve satıcıların en hayırlısı!

Yüce Allah veliliğin en hayırlısını senin hakkında indirdi

Ve senin veliliğini dinin en sağlam ilkelerinden kıldı."

Hameveynî'nin, kendi rivayet zinciriyle Ebu Hüdbe İbrahim b.

Hüdbe'den naklettiğine göre Enes b. Malik şöyle dedi: "Dilencinin

biri, 'Borçlusuna mühlet tanıyıp, borcunu tam olarak ödeyen birine

borç verecek biri var mı?' diyerek mescide geldi. Ali rükû hâlindeyken

eli ile, 'Parmağımdaki yüzüğü çıkar da al.' diye işaret etti.

Bunun üzerine Peygamberimiz, Ömer'e, 'Gerekli oldu.' dedi. Ömer,

'Ey Allah'ın Resulü, anam ve babam sana feda olsun, ne gerekli

oldu?' dedi. Peygamber (s.a.a) ona şu cevabı verdi: 'Ona (Ali'ye)

cennet gerekli oldu. Vallahi o yüzüğü parmağından çıkarır

çıkarmaz bütün günahlardan arınmış oldu."

Yine Hameveynî'nin, kendi rivayet zinciriyle Zeyd b. Ali b. Hüseyin'den,

onun babasından, babasının dedesinden rivayet ettiğine

göre Ammar b. Yasir şöyle dedi: "Hz. Ali nafile namazında rükû

hâlindeyken yanına bir dilenci geldi. O da yüzüğünü çıkarıp dilenciye

verdi. Dilenci Peygambere gelerek bunu haber verdi. Bunun

üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namaz kılan

ve rükû hâlinde iken zekât veren müminlerdir.' ayeti indi. Sonra

Peygamber, 'Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.' dedi."

Hafız Ebu Nuaym'ın Ebu Zübeyr'den rivayet ettiğine göre Cabir

şöyle dedi: "Abdullah b. Selâm ile soydaşlarından birkaç kişi Peygamberimize

geldi. Müslüman olduklarından beri soydaşlarının

kendilerinden uzaklaştıklarından şikâyetçi idiler. Peygamberimiz,

'Burada dilenen biri olacak, onu bana bulun.' dedi. Mescide girdik.

Dilencinin biri Peygamberimize yaklaştı. Peygamber ona, 'Sana

bir şey veren oldu mu?' dedi. Dilenci, 'Evet, rükû hâlinde olan birinin

yanına gittim, bana yüzüğünü verdi.' dedi. Peygamber, 'Git bana

onu göster.' dedi. Gittik, gördük ki, Ali ayakta duruyor. Dilenci,

'İşte bu adam!' dedi. Bunun üzerine, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'-

nun Resulü ve... müminlerdir.' ayeti indi."

Yine Ebu Nuaym'ın Musa b. Kays Hadremî'den rivayet ettiğine

Mâide Sûresi 55-56 ........................................................... 31

göre Seleme b. Kuheyl şöyle dedi: "Ali rükû hâlindeyken yüzüğünü

sadaka olarak verdi. Bunun üzerine 'Sizin veliniz ancak Allah, O'-

nun Resulü ve...' ayeti indi."

Yine Ebu Nuaym'ın Avf b. Ubeyd b. Ebu Rafi'den, onun da babasından

rivayet ettiğine göre dedesi şöyle dedi: "Bir defasında

Peygamberin yanına girdim. Peygamber uykuda kendisine vahiy

geliyordu. Odanın bir tarafında bir yılan gördüm. Onu öldürüp Peygamberimizi

uyandırmak istemediğim için kendisi ile yılanın arasında

yere uzandım. Bir şey olursa bana olsun istedim. Az sonra

Peygamber, 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve... müminlerdir.'

ayetini okuyarak uyandı ve, 'Elhamdülillah!' dedi. Yanıma

geldi ve, 'Niye burada yatıyorsun?' dedi. 'Şu yılanın varlığı yüzünden.'

dedim. Bana, 'Kalk öldür onu!' dedi, ben de onu öldürdüm."

"Sonra elimi tutarak şöyle dedi: 'Ey Ebu Rafi, benden sonra Ali

ile savaşan bir topluluk çıkacak. Onlar ile cihat etmek Allah'a karşı

bir görevdir. Onlara karşı eli ile cihat etmeye gücü yetmeyenlerin

dilleri ile, dilleri ile cihat edemeyenlerin kalpleri ile cihat etmeleri

gerekir. Bunun ötesi yoktur."

Ben derim ki: Bu iki ayetin yüzüğün sadaka olarak verilmesi

konusunda indiğine dair rivayetler çoktur. Bunların bazılarını

Bahranî-nin Gayet'ül-Meram adlı eserinden aldık. Bu rivayetler, bu

eserin kaynak gösterdiği kitaplarda da vardır. Biz bu rivayetler içinden

olayı değişik ibarelerle anlatan rivayetleri nakletmekle

yetindik.

Bu rivayetlerin nakledilmesinde Ebuzer, İbn-i Abbas, Enes b.

Malik, Ammar, Cabir, Seleme b. Kuheyl, Ebu Rafi ve Amr b. As gibi

çok sayıda sahabî ve Hz. Ali, İmam Huseyin, İmam Seccad, İmam

Bâkır, İmam Sadık ve İmam Hadi gibi Ehlibeyt İmamları (hepsine

selâm olsun) iştirak etmiştir.

Bu rivayetleri Ahmed, Neseî, Taberî, Taberanî, Abd b. Humeyd

ve diğerleri gibi tanınmış tefsir imamları ile hadis hafız ve imamları

reddetmeden ittifakla nakletmişlerdir. Kelâmcılar tarafından

da bu rivayetlerin doğruluğu kabul edilmiştir. Fıkıh bilginleri de bu

rivayetleri namazda "amel-i kesir" ve "nafile sadakalara zekât adı

verilip verilemeyeceği" konularında yer vermişlerdir. Zemahşerî ve

Ebu Heyyan gibi edebiyetta tanınmış tefsirciler de eserlerinde bu

32 ...................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6

rivayetlere yer verdikleri hâlde ayetler ile rivayetler arasındaki uyumluluğu

tartışma konusu yapmamışlardır. Hepsi birer dil uzmanı

olan raviler de böyle bir tartışmayı gündeme getirmemişler.

Bütün bunlardan sonra bir tefsircinin, bu ayetin iniş sebebinin

yüzük meselesi olduğu yolundaki rivayeti uydurma saymasına asla

itibar edilmez. Bu arada Şeyh'ul-İslâm İbn-i Teymiye gibi biri de

daha da ileri giderek bu rivayetin uydurma olduğuna dair âlimler

arasında ittifak olduğunu iddia etmiştir ki, bu şaşırtıcı bir iddiadır.

Gerçeğin ne olduğunu ise yukarıdaki açıklamamızda ortaya koymuş

bulunuyoruz.[/font]



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
al-shia Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 14:22 | Mesaj # 13
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Allah razı olsun senden Qonaq qardaş. Men bir hisse oxudum bundan inşallah davamınıda oxuyacam. Eger mümkünse bunu fayl kimi elave ederdin yükleyib oxuya bilek.
Allah razı olsuN!


 
al-shia Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:10 | Mesaj # 14
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Buyurun mən fayl halında yerləşdirdim. Yükləyə bilərsiniz[/
Fayl: MAD55.docx (50.4 Kb)


 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:22 | Mesaj # 15
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
al-shia
Allah razi olsun,yungulleshdirdin ishi:)
birde elemek olmazki bura boyuk kitablar yuklemek olsun?yeni 5 mq dan boyuk..



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
al-shia Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:45 | Mesaj # 16
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Qonaq, Zəhmət olmazsa Əhzab surəsi 33-cü ayənində təfisirini qısaca yazarsan.
P.S. 1) Əgər böyük olsa zəhmət olmazsa fayl şəklində yüklə
P.S. 2) Burda 500 KB-a qədər fayl yükləmək olar. Amma sən moderator kimi 5000 KB yükləyə bilərsən kitabxana bölməsinə və linkidə bura yaza bilərsən. İstəsən kitabı hissələrə bölüb aşağıdan əlavə edərsən!
Uğur olsuN!


 
Qonaq Tarix: Şenbe, 19.04.2008, 15:57 | Mesaj # 17
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
sen ele danishirsan ele bilki menim yaxhsi bashim chixir,bole bilmirem ish orasindadirki smile

Ayenide inshAllah tapif yazaram



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
al-shia Tarix: Bazar, 20.04.2008, 13:33 | Mesaj # 18
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Quote (Qonaq)
Ayenide inshAllah tapif yazaram

Deyəsən yaddan çıxdı sad


 
Qonaq Tarix: Bazar, 20.04.2008, 14:51 | Mesaj # 19
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
yoxe yaddan chixmiyif,ozun bilirsende vaxtim olmur... book


Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
MESHHEDI_MUQEDDES Tarix: Bazar, 20.04.2008, 17:21 | Mesaj # 20
Mayor
Qrup: Nezaretçi
Mesajlar: 97
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Ə`RAF SURƏSİNDƏ(V.MƏMMƏDƏLİYEVİN TƏRCUMƏSİNDƏ),DAHA DOGHRUSU ONUN MƏNASİ HAQDA BELE YAZİLİB TERCUME KİTABİNDA: BU YER CENNET İLE CEHENNEM ARASİNDA HUNDUR BİR YERDİRŞEMEL TEREZİSİNDE EMELLER BERABER OLANLAR BURADA SAXLANİLACAQLARŞ
BU HEQİQETEN BELEDİR.AMMA DEYİLENE GORE HEDİSLERDE BAŞQA MENASİ YAZİLİB


HER BAXAN GÖRMÜR!!!
 
Qonaq Tarix: Bazar, 20.04.2008, 17:28 | Mesaj # 21
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
eraf suresi nechenci aye?


Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Çerşenbe axşamı, 22.04.2008, 05:35 | Mesaj # 22
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
al-shia

Quote
Qonaq, Zəhmət olmazsa Əhzab surəsi 33-cü ayənində təfisirini qısaca yazarsan.

إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا . الأحزاب / 33 .

Ey əhli-beyt! Allah sizdən hər cürə çirkinliyi yox etmək və sizi tərtəmiz (pak) etmək istər!

MÜSLİM SƏHİHİNDƏ YAZIR:

قَالَتْ عَائِشَةُ خَرَجَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم غَدَاةً وَعَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَحَّلٌ مِنْ شَعْر أَسْوَدَ فَجَاءَ الْحَسَنُ بْنُ عَلِيّ فَأَدْخَلَهُ ثُمَّ جَاءَ الْحُسَيْنُ فَدَخَلَ مَعَهُ ثُمَّ جَاءَتْ فَاطِمَةُ فَأَدْخَلَهَا ثُمَّ جَاءَ عَلِيٌّ فَأَدْخَلَهُ ثُمَّ قَالَ: إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا

صحيح مسلم ، ج7 ،‌ ص130 ، ح 6414 ، كتاب الفضائل باب فضائل أهل البيت

“Ayişədən nəql edir ki, bir gün Peyğəmbər əbasını çiyninə sa¬lıb evdən çıxdı. Bu zaman Əlinin oğlu Həsən o həzrətin yanına gəldi. Peyğəmbər onu əba¬sı¬nın altına çəkdi. Sonra Hüseyn, daha sonra Fa¬ti¬mə, ondan sonra da Əli gəldi. Peyğəmbər ha¬mı¬sını əbasının altına toplayıb bu ayəni tila¬vət etdi: "Allah istəyir ki, bütün günah və çirkinlikləri yalnız siz Əhli-beytdən uzaqlaş¬dır¬sın və sizi tamamilə pak-pakizə qərar versin." ("Əhzab", 33)”

P.S vaxt oldugca,tapdigca bu barede yazajam...



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
al-shia Tarix: Çerşenbe axşamı, 22.04.2008, 22:10 | Mesaj # 23
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Salamu aleykum qardaş bir neçə ayə verəcəm xahiş edirəm onlarında təfsirini yaz, çox maraqlıdır mənimçün. Hamısda demək olar eyni mövzudur:
(Ya Rəsulum!) Onlar səni tələsdirib əzabın tez gəlməsini istəyirlər. Allah Öz vədinə əsla xilaf çıxmaz! Rəbbinin dərgahında bir gün sizin saydığınızın (hesabladığınız vaxtın) min ili kimidir!
O, göydən yerə qədər olan bütün işləri idarə edir. Sonra (həmin işlər) sizin saydığınızın (dünya ilinin) min ilinə bərabər olan bir gündə (qiyamət günündə) Ona doğru (Allahın dərgahına) yüksələr.
Mələklər və ruh (Cəbrail) Onun dərgahına (dünya ilə müqayisədə) müddəti əlli min il olan bir gündə qalxarlar.


 
Qonaq Tarix: Çerşenbe axşamı, 22.04.2008, 23:05 | Mesaj # 24
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
hansu surededir,aye nomresinide qeyd ele.inshAllah vaxtim olanda tapib yazaram.


Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
al-shia Tarix: Çerşenbe axşamı, 22.04.2008, 23:17 | Mesaj # 25
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Əl Həcc 47
Səcdə 5
Surə 70, ayə 4
Təşəkkür


 
MESHHEDI_MUQEDDES Tarix: Çerşenbe, 23.04.2008, 09:03 | Mesaj # 26
Mayor
Qrup: Nezaretçi
Mesajlar: 97
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Quote (Qonaq)
eraf suresi nechenci aye?

H'MIN KITABIN ILK SEHIFELERINDE SURELER HAQQINDA SONRA ONLARIN AYELERI HAQQINDA ANLAYISHLAR,IZAHLAR VERILIB.ERAF SURESININ ADINA BAX ORADA GOR NECHE REQEMI YAZILIBSA ACH BAX ZEHMET OLMASA:)


HER BAXAN GÖRMÜR!!!
 
al-shia Tarix: Çerşenbe, 23.04.2008, 09:57 | Mesaj # 27
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Quote (MESHHEDI_MUQEDDES)
H'MIN KITABIN ILK SEHIFELERINDE SURELER HAQQINDA SONRA ONLARIN AYELERI HAQQINDA ANLAYISHLAR,IZAHLAR VERILIB.ERAF SURESININ ADINA BAX ORADA GOR NECHE REQEMI YAZILIBSA ACH BAX ZEHMET OLMASA:)

Hansı kitab? Bəlkə məndə var neçənci ayə olduğunu dedim.
Quran.Azagir orda V.Məmmədəliyev və Z. Bünyadovun tərcüməsində kəlmə sözündə o ayədən bir kəlmə yaz inşəallah taparsan. Uğurlar!


 
Asiye Tarix: Bazar, 27.04.2008, 13:44 | Mesaj # 28
Mayor
Qrup: VIP
Mesajlar: 149
Tərif: 12
Status: Xetden kenar
1) Hedid suresi 7ci aye
2)Beqere suresi 37ci aye
Bir de elave sualim var:
Qurandaki sure ve ayeler hansi qaydaya esasen gore siralanib?
Evvelceden teshekkur edirem.Allah razi olsun


Ana rahminden geldik pazara,
Bir kefen aldik donduk mezara.
 
Qonaq Tarix: Bazar, 27.04.2008, 14:13 | Mesaj # 29
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
beqere 37 nin tefsirini yazaram bir azdan.
Hidid 7 ni bashqa vaxt.(Tefsiri beyandan,farscadir,oxuyub xulasesini yzaacam)
sualin cavabi,boyukden kichiye prinsipi ile yigilib!



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Qonaq Tarix: Bazar, 27.04.2008, 14:25 | Mesaj # 30
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Buyurun burdan yukleye bilersiz!
Fayl: Beqere35-39.doc (110.7 Kb)



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
Asiye Tarix: Bazar, 27.04.2008, 14:57 | Mesaj # 31
Mayor
Qrup: VIP
Mesajlar: 149
Tərif: 12
Status: Xetden kenar
Quote (Qonaq)
sualin cavabi,boyukden kichiye prinsipi ile yigilib!

basha dushmedim:( Fatihe suresi evvel gelir sora Beqere.Amma Fatihe ayelerin sayina gore Beqereden kichikdir axi????


Ana rahminden geldik pazara,
Bir kefen aldik donduk mezara.
 
Qonaq Tarix: Bazar, 27.04.2008, 16:32 | Mesaj # 32
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
Fatihe achilish suresidir,Fatiheden sonraki sureler teqriben boyukden kichiye yigilib


Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
media-islam Tarix: Çerşenbe axşamı, 29.04.2008, 22:35 | Mesaj # 33
Ali Baş Komandan
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 32
Tərif: 4
Status: Xetden kenar
QAQAM ZEHMET DEYILSE SECDE SURESI 24 AYENI TEFSIR ELE ILTIMASI DUA SAGOL

YA iMAMi ZAMAN gel AMANDI
QEBRi ZEHRANI goster HAYANDI?
 
al-shia Tarix: Çerşenbe, 30.04.2008, 13:39 | Mesaj # 34
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Qonaq qardash oten sehifede bir nece aye yazmisdim.. deyesen onnarin tefsiri yaddan chixib :((

 
media-islam Tarix: Cüme, 02.05.2008, 07:59 | Mesaj # 35
Ali Baş Komandan
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 32
Tərif: 4
Status: Xetden kenar
sizden xai$im beqere suresi 161 ayeni tefsir edesiz

YA iMAMi ZAMAN gel AMANDI
QEBRi ZEHRANI goster HAYANDI?
 
al-shia Tarix: Cüme, 02.05.2008, 15:24 | Mesaj # 36
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
Hörmətli Qonaq ümumilikdə bunlardır ki, bu ayələrin təfisirini yazmamısan vaxtın olsa yazarsan:
Əl Həcc 47
Səcdə 5
Surə 70, ayə 4
Hədid surəsi 7
Səcdə 24.
--------------------------------------------------
İlkin cəfəri buyur bəqərə 161-163 cü ayələrin təfsiri

161-163-ҸҮ АЈӘЛӘР
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ (161) خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ (162) وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ (163)
ТӘРҸҮМӘ
161- “Һәгигәтән кафир олуб күфр һалында дүнйадан ҝедәнләрә Аллаһын, мәләкләрин вә бүтүн инсанларын лә’нәти олар.”
162- “Онлар һәмишәлик (Аллаһын рәһмәтиндән мәһрум ола-раг) лә’нәтдә галарлар. Онларын әзабы йүнҝүлләшдирилмәз вә онла-ра мөһләт дә верилмәз.”
163- “Сизин Рәббиниз ваһид олан Аллаһдыр ки, Ондан башга һеч бир мә’буд (ситайишә лайиг олан) йохдур, йалныз О, меһрибан вә бағышлайандыр (үмуми вә хүсуси рәһмәтә маликдир).”
ТӘФСИР:
Әввәлки айәдә гейд олунду ки, әҝәр һаггы ҝизләдәнләр өз чиркин әмәлләриндән төвбә едиб һагг-һәгигәти бәйан етсәләр, Аллаһын лүтфү онлара шамил олаҹагдыр. Бу айәдә исә бир даһа тәһдид едилир ки, әҝәр кафирләр төвбә етмәйиб күфр һалында дүнйадан ҝетсәләр, Аллаһын, мәләкләрин вә бүтүн инсанларын лә’нәтинә дүчар олаҹаглар. Төвбәнин файдалы вә сәмәрәли олмасы йалныз өлүмдән габаг мүмкүндүр, амма өлүм анларында артыг онун һеч бир файдасы йохдур.
Айәнин әввәлиндә буйурулур: “Һәгигәтән кафир олуб күфр һалында дүнйадан ҝедәнләрә Аллаһын, мәләкләрин вә бүтүн инсан-ларын лә’нәти олар.”
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Бу кими шәхсләр дә һаггы ҝизләдәнләр кими Аллаһын, мәләкләрин вә инсанларын лә’нәтинә дүчар олмушлар. Фәрг йалныз бундадыр ки, онлар өмүрләринин ахырына кими күф-рә исрар етдикләринә ҝөрә, тәбии олараг, онлар үчүн һагга доғру гайыдыш йолу тамамилә бағланмышдыр.
Сонра әлавә едир: “Онлар һәмишәлик (Аллаһын рәһмәтин-дән мәһрум олараг) лә’нәтдә галарлар. Онларын әзабы йүнҝүлләш-дирилмәз вә онлара мөһләт дә верилмәз (илаһи әзаб тә’хирә дүш-мәз).”
Төвһид әгидәси бүтүн бу бәдбәхтликләрә сон гойдуғундан айәнин ахырында буйурулур: “Сизин Рәббиниз ваһид олан Аллаһ-дыр.” وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ
Јенә дә әлавә тә’кидлә буйурур: “Ондан башга һеч бир мә’буд (ситайишә лайиг олан) йохдур.” لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ
Ахырынҹы ҹүмлә дә бир даһа һәмин сәбәби бәйан едәрәк буйурур: “О, меһрибан вә бағышлайандыр (үмуми вә хүсуси рәһмә-тә маликдир).” الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Бәли, ибадәтә лайиг олан бир варлыг - бир тәрәфдән үму-ми рәһмәти һамыны әһатә едән, диҝәр тәрәфдән дә мө’минлә-рә хүсуси рәһмәт нәзәрләри илә бахан Аллаһдыр. Бүтүн вар-лығы там мә’нада мөһтаҹ, фәгир вә асылы олан вүҹудлар исә пәрәстишә, ибадәтә әсла лайиг дейилләр.


 
Qonaq Tarix: Cüme, 02.05.2008, 18:59 | Mesaj # 37
Polkovnik
Qrup: İstifadeçi
Mesajlar: 295
Tərif: 5
Status: Xetden kenar
ilkin_ceferi
beqere 158-162 El mizan
Fayl: Beqere158-162.doc (22.6 Kb)



Belkede yoxdur xeberi
butun alem sevir meni
men ise o bexteveri
onun ama yoxdu xeberi
__________________
men sevirem bir neferi
onun ama yoxdu xeberi
men chekirem qem kederi
onun ama yoxdur xeberi
 
ZehrayiNur Tarix: Cüme axşamı, 15.05.2008, 22:35 | Mesaj # 38
General-Leytenant
Qrup: Forum baş moder
Mesajlar: 389
Tərif: 11
Status: Xetden kenar
Men Ali-Imran suresinin qisa tesvirinden danisacagam.
6."Analarin betninde size isdediyi sureti veren Odur. Qudret ve hikmet sahiblerinden basqa hec bir me'bud yoxdur"

Tesviri:

Bu ayede Allah tealanin qudret ve elminin bir hussesine isare olunmusdur. Ayede buyrulur;"Analarin betninde size isdediyi sureti veren Odur!" Dogrudanda cox qeribedir ki, Allah teala insanlari ana betninde muxtelif qiyafeler,suretler ve isdedadlar verir. dry

Ne bilim? bu haqda cox danismaq olar.


Sinesine doyub ozunu muselman ve momun sayan sexsler.Siz munafiq

deyilmisiz?

 
al-shia Tarix: Cüme axşamı, 15.05.2008, 22:56 | Mesaj # 39
Huseynli_E
Qrup: İdareçi
Mesajlar: 488
Tərif: 8
Status: Xetden kenar
(Al-i İmran / 6) "Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur." Ayetin orijinalinde
geçen "yusavvirukum" kelimesinin mastarı olan "tasvir"
kelimesi, bir şeye suret, biçim vermek demektir. Suret ise, heykel
gibi gölgesi olan ve olmayan şeyler için kullanılan bir ifadedir. Döl
yatağı olarak tercüme edilen "erham" kelimesi ise, dişilerde embriyonun
varoluş sürecini tamamladığı yer anlamındaki "rahim"
kelimesinin çoğuludur.

Bu ayet, önceki iki ayetin anlamını ileriye götürmeye yöneliktir.
Önceki iki ayetten şu sonuç çıkıyordu: Allah ayetlerini inkar edenlere
azap eder. Çünkü O, güçlüdür, üstün iradelidir. İntikam alıcıdır.
Gizliyi de, açık olanı da bilir. İşinde asla alt edilmez. Tam tersine O,
işinde galip olandır. Bu son ayetten ise, şu sonuç çıkıyor: Aslında
mesele bundan daha da büyüktür. Şöyle ki; Allah'ın ayetlerini inkar
eden, O'nun emrine karşı çıkan kimseler, kendi başlarına ve
kendi güçlerine dayanarak inkar edemeyecek kadar basit ve aşağılıktırlar,
zelildirler. Allah izin vermeden böyle bir şey yapmaları
mümkün değildir. Allah'ın emrinde üstünlük sağlamaları, yüce
Allah'ın yaratılış sistemine egemen kıldığı en güzel yasayı etkisiz
hale getirmeleri, iradelerini Rablerinin iradesinin önüne geçirmeleri
söz konusu değildir. Tam tersine, bu hususta da onlara izin
veren yüce Allah'tır. Şu anlamda: O, evreni ve yaratılış sistemini
öyle bir yasaya dayandırmıştır ki, bu sistem insana bir tür seçme
hakkını tanıyor. İnsan bu niteliği sayesinde, iman ve itaat yolunu
izleyebildiği gibi, küfür ve günah yolunu da izleyebiliyor. Burada
amaç, imtihan ve deneme hikmetinin gerçekleşmesidir. Bundan
sonra dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Ancak alemlerin Rabbi
olan Allah dilemedikçe onlar dileyemezler.

23............................................................. El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.

O halde hiç bir küfür, iman ve buna benzer bir tavır yoktur ki,
yüce Allah'ın ezeli planlamasına göre olmasın. Allah'ın ezeli plan-
laması, yâni takdir, eşyayı yöneldikleri amaca varmaları mümkün
olan bir şekilde düzenlemesi demektir. Varlıklar ilk önce amaçlarını
kendine özgü veyahut imkanların ulaşılmasını sağladığı
şekle
uygun bir biçimde tasvir ederler. Daha sonrada çaba göstererek
amaçlarına varırlar. Hiç kuşkusuz, yüce Allah, emrinde galip olandır,
üstün ve kahredici irade sahibidir, yarattığı varlıkların üzerinde
tartışmasız egemenliği tekelinde bulundurmaktadır. İnsanlar dilediklerini
yaptıklarını ve istedikleri gibi tasarrufta bulunduklarını,
bu davranışlarıyla, yüce Allah'ın evrene egemen kıldığı yasalar
sistemini kesintiye uğrattıklarını ve sonuçta ilahi takdire galip geldiklerini
sanırlar. Oysa bunun bizzat ilahi takdir ve kader gereği
oluştuğunun farkına varmazlar.

"Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur." ifadesiyle
kastedilen de budur. Yâni vücudunuzun parçalarını, işin başında,
izin verdiği sona doğru götürecek şekilde düzenleyen O'dur.
Dolayısıyla insanların kesin ve tartışılmaz bir iradeleri söz konusu
değildir.

Bu ayetlerde, yürürlükteki kaderin insanlarla ilgili boyutu özel
olarak gündeme getirilmiş ve tüm evren üzerinde egemen olan
boyutuna değinilmemiştir. Bunun nedeni, üzerinde durulan konuyla
aralarında uyumun sağlanmasıdır. Ayrıca Hz. İsa ile ilgili gerçek
açıklamalarla son bulacak bu ayetler grubunun daha önce, bir
bakıma Hıristiyanların o hazretle ilgili değerlendirmelerine yönelik
bir itiraz niteliğinde olduğunu belirtmiştik. Çünkü Hıristiyanlar o-
nun ana rahminde şekillendiğini inkar etmiyorlar. Yâni Hz. İsa'nın
kendi kendini meydana getirdiği şeklinde bir iddiaları yoktur.

Özel nitelikli (Peygambere yönelik) hitabın ardından genel nitelikli
bir hitaba yer verilmiş olması, yâni "sana indirdi" ifadesinden
sonra "size suret veren" ifadesinin gelmiş olması, mü'minlerin
imanlarının da tıpkı kâfirlerin küfrü gibi kaderin egemenliğinin

Âl-i İmrân Sûresi .1-6 ........................................................................................ 24

dışında olmadığını vurgulamaya yöneliktir. Böylece mü'minlerin
gönülleri hoş tutuluyor, İlahi rahmet ve bağışın kendilerine dönük
yansıması ile yüreklerini ferah tutmaları amaçlanıyor. Aynı
şekilde,
kâfirlerin küfründen dolayı duydukları öfkeyi yatıştırıcı bir unsur
olarak kaderin etkinliği hatırlatılmak suretiyle onlara moral
veriliyor, teselli bulmaları sağlanıyor.

"O'ndan başka ilah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hikmet sahibidir."
Burada yeniden ayetlerin başındaki tevhid konusuna dönüş
yapılıyor. Bir anlamda, kanıtı pekiştirmeye dönük bir özetleme
niteliğindedir.

Yukarıda sözü edilen bu meseleler, yâni var edildikten sonra
varlıkların doğru yola iletilmeleri, Kitap ve Furkan'ın indirilmesi,
kâfirlerin azaba çarptırılmaları suretiyle evrensel sistemin sağlamlaştırılması
gibi meseleler, onları düzenleyecek bir ilaha dayanmak
zorundadırlar. Madem ki yüce Allah'tan başka ilah yoktur, şu
halde insanları doğru yola ileten, kitap ve Furkan'ı indiren, ayetlerini
inkar eden kâfirleri azaba çarptıran da O'dur. O, doğru yola
iletme, Kitap ve Furkan'ı indirme, intikam alma ve takdir etme
gibi olguları üstün iradesi ve hikmeti doğrultusunda yapar.

----------------------------------
Tam şekilde Ali İmran suresinin 1-6cı ayələrini yüklə

Fayl: ali-imran-1-6.docx (36.6 Kb)


 
ZehrayiNur Tarix: Cüme, 16.05.2008, 06:09 | Mesaj # 40
General-Leytenant
Qrup: Forum baş moder
Mesajlar: 389
Tərif: 11
Status: Xetden kenar
Huseynli_E Kitabim muellifi Ayetullahul-uzma Mekarim Sirazinin repberliyi altinda bir qrup dini alimlerdir "el-qiraet kitab magazasina mexsusdur. Tercumeni Rza sukurov .Inseallah sen dediyin tesviri getirersen muzandan onada baxariq inseallah

Sinesine doyub ozunu muselman ve momun sayan sexsler.Siz munafiq

deyilmisiz?

 
  • Страница 1 из 2
  • 1
  • 2
  • »
Поиск: