Cüme axşamı, 21.11.2024, 18:43
Приветствую Вас Qonaq | RSS

islam dini

Bölmələr
    Şiə cavabları
    Sorğu
    Saytı qiymetlendirin
    Cəmi cavab: 6953
    Sayğac

    Onlayn: 5
    Qonaq: 5
    İsifadeçi: 0
    Форма входа

    Главная » 2008 » İyul » 19 » Yağmuru olmayan ülke: Mısır
    22:40
    Yağmuru olmayan ülke: Mısır
    BU DƏFƏKİ XƏBƏRİMİZ TÜRKCƏ OLACAQ SƏBƏB TÜKİYƏDƏ YAŞAYAN BACI VƏ QARDAŞLARIMIZIN AZERİCƏ TAM ANLAMADIQLARIDI BUNUDA DEYƏKKİ  BƏZİ XƏBƏRLƏRİMİZ OLA BİLRƏKİ BUNDAN SONRA TÜRKCƏ  OLSUN

    TURİZM , İSLAM, KAHİRE

    Tarihle peygamberler tarihini örtüştürmek günümüzde tarih biliminin önemli konularından birisi. Kefren sfenksinin civarında dolaşarak bir dizi fotoğraf çekiliyoruz. Sfenksi incelerken aynı işi yapan bir yabancıyla sohbete duruyoruz. Ne kadar ilginç, yüzyıllara nasıl dayanmış, derken nereden geliyorsunuz durumuna geçildi. Yeni Zelandalı orta yaşlı bir karı koca. Kahire'den İstanbul'a geçeceklerini öğrenince bizim de oradan geldiğimizi ifade edip kart alışverişi yapıyoruz. Hatta benim bir de fotoğrafımı çekiyor. İstanbul'da görüşmek üzere ayrılıyoruz. Gerçekten birkaç gün sonra Dolmabahçe Sarayı'nda yabancı bir misafiriniz var diyorlar. Bakıyorum, onlar. Karı koca bu kez İstanbul'a gelmişler. Biraz sohbet ediyoruz. Kahire ile İstanbul arasında inanılmaz fark var, diyorlar. Biz İstanbul'u da Kahire gibi bir Ortadoğu kenti sanıyorduk, halbuki Batı şehirlerine benziyor. Çok güzel, düzenli, temiz, gelişmiş bulduklarını söylüyorlar. Biraz tevazu göstererek, Kahire'den sonra gelmiş olmanız bizim için şans olmuş diyorum. Ya Paris'ten, Viyana'dan sonra gelseydiniz ? Yeni Zelandalı çiftçi aile, İstanbul'dan çok etkilenerek ayrıldı. 

    Gelelim Kahire gezimize. Bizi bir Parfüm fabrikası satış mağazasına götürüyorlar. Parfümlerle ilgili uzun bir brifing alıyoruz. Ne kadar yoğun ve doğal olduklarını anlatıyorlar. Üstelik Fransız benzerlerine göre çok da ucuz. Fransa parfüm sanayi buradan hammadeyi alıp karıştırıyor ve bir marka koyup aşırı bir fiyatla satıyormuş. Bu arada hangi parfümün hangi hastalığa iyi geldiğiyle ilgili ayrıntılı bir rapor aldık. Gruptakiler oldukça etkilenerek bir miktar alışveriş yaptı. Bu parfümlerden hoşlananlar, bence başka yerden alırım diye erteleme yapmamalı. Çünkü bu tür gezilerde neye vakit kalacağı hiç belli olmuyor. Oradan bu kez bir papirüs sanat merkezine geçtik. Orada da papirüsün nasıl yapıldığıyla ilgili bir brifing verildi. Sonra satış faslına geçildi. Biraz pazarlık yapıldı. Ama pazarlık işinin biraz abartıldığını düşündüm. Esasen kışkırtmayı yapanlar rehberler. Sürekli Kahire'de çok pazarlık yapılması gerektiğini söylüyorlar. 100 derse 25'e alabilirmişiz. Yarı yarıya düşen yerlere rastladık ama öyle abartılı inişlerle karşılaşmadık. Neyse, papirusa eski Mısır kültürünü yansıtan resim ve yazılar kadar, hat sanatı örnekleri de işlemişler. Hepsi de el işçiliği. Aşk tanrısı resminin iki tarafına boşluk bırakmışlar. Sevenler kendi adlarını hiyeroglif yazısıyla anında yazdırabiliyor. Büyükçe güzel bir papirus tabloyu 100 Paunda (25 YTL) almak mümkün.

    Oradan çıkınca havanın kararmasına yakın yine eski Kahire bölgesine giriyoruz. Kalabalıkların, oryantalist kaynaklardaki Ortadoğu manzaraların arasından geçerek ilerliyoruz. Dükkanlardaki yazıları okumaya çalışıyoruz. Yolun üstüne yığılmış yiyecek, içecek, eşya panayırını anlamaya çalışıyoruz. Birçoğunu ilk defa görüyoruz. Otobüsümüz bizi nasıl geçtiğimize inanamadığımız bir yoldan geçiriyor. Amr İbnü'l As Camii'ne ulaşıyoruz. Ortasında üstü açık bir avlu ve şadırvan bulunan Endülüs usulü bir cami. Tabi Endülüs'den çok önceye dayanan bir tarihi var. Amr İbnü'l As, Mısır'ı fetheden İslam orduları komutanı ve ilk Mısır valisi. Emeviler ve Şam gerçeği düşünülürse, Endülüs bağlantısı çözülür. Kısa zaman sonra Endülüs fethedilmiştir. Emevi sanat ve mimarisinin izlerini burada da Endülüs'te de, Şam'da da bulmak mümkün. Geçen yıl Kurtuba Camii'ni ve El Hamra'yı gördüğümüz için karşılaştırma imkanımız oldu. Aynı uslup, detaylar ve malzemeyi burada gözlemledik. Beyaz bir taşı nakış gibi işlemişler. Caminin genel karakteri, Kurtuba Camii ve Şam Emeviye Camii ile aynı. Arapların cami kullanışı bizimkinden farklı. Burada cami sosyal hayatın biraz daha içinde. Cami'nin bir köşesinde sohbet veya Kur'an okuma grubu görmek her zaman mümkün. Akşam namazlarımızı orada kıldıktan sonra otobüsümüze geçiyoruz. Bol sinekli, nemli bir havadan, otobüsteki serin havaya geçiyoruz. Penceremizden, şoförün dilenci çocukları uzaklaştırmaya çalıştığını görüyoruz.

    Karanlıkta bizi Nil kıyısında bir lokantaya götürüyorlar. Nil kıyısı sazlıklar, kuşlar ve sivrisineklerle dolu. Turistik stilde açık büfe bir akşam yemeği sunuluyor. Üstelik orijinal Arap müziği yerine pop müziği ile karşılaşıyoruz. Batılı turistler bundan hoşlanır mı? Sanmıyorum. Belki Kahire'nin bir kesimi. Nil'in karşı sahilindeki ışıkları seyrederek bir şeyler yiyoruz. Oradan otelimize geçiyoruz.

    Ertesi gün Cuma. Bugün önce kaleye gidiyoruz. Yolumuz üzerinde Hz. Peygamberimizin torunu, Hz Ali'nin kızı, Kerbela'nın şahidi Hz. Zeynep kabrini ziyaret ediyoruz. Hicri 65 yılında Mısır'da vefat ettiği biliniyor. Rehberimiz buradaki görüntüyü Fatımi devri adetlerine bağlıyor. Gerçekten, kabir daha çok Irak'taki Şii kabirlerine benzemiş. Ziyaret  şekli de buna dahil. İnsanlar dokunuyor, meshediyor, içeriye para atıyor, kendinden geçiyor vs. Ehli Beyt'in böyle bir kaderi olmuş. Biz de etrafından geçerek ruhuna Fatihalar okuduk. Belki daha önce Hicaz'a gittiğimiz için garipsiyoruz. Hicaz'da kabir bırakmamışlar, burada aşırı bir ihtiram var. Galiba biz orta yolu bulmuşuz.

    Mezarkent'i geçerek kaleye giriyor ve park ediyoruz. İçeride Kavalalı Mehmet Ali Paşa camiini görüyoruz. Avlusuna girmeden ayakkabılar çıkıyor. Yani avluda çoraplarla dolaşıyoruz. Orijinal bir yapı. İçeride duvarlarda Alabastar mermeri dikkatimi çekiyor. Bu nedenle kaynaklarda Alabastar Camii olarak da geçiyor. Bizim Sultanahmet'e Mavi Camii denmesi gibi.  Başlangıçta Osmanlı'ya büyük yararlıkları dokunmuş, daha sonra ise isyan etmiş ve oldukça zorlamış olan Mehmet Ali Paşa ordusuyla Kütahya'ya kadar geldikten sonra, kaderin cilvesi olarak Osmanlı – Rus ittifakıyla geri çekilmek zorunda kalmıştır. Hünkar İskelesi anlaşmasıyla Rus donanması elini kolunu sallayarak Büyükdere önlerine demirliyor. Mahmet Ali Paşa sonuçta hiçbir zaman yarı bağımsızlığı bırakmayan Mısır'ı yenileşmenin merkezi haline getiriyor. Bundan etkilenen II. Mahmut ve oğlu Abdülmecid, Osmanlı yenileşmesini (Tanzimat) başlatıyor. Zengin Mısır hidivlerinin İstanbul'daki yaşantıları İstanbul saraylarını ve zenginlerini etkiliyor, ilk defa Batılı lüks hayat tarzı yayılıyor. Peki Hidivler bunu nasıl yapıyor ? Fransızlarla yakın ilişki içinde. Dolayısıyla bizdeki gibi Mısırda da yenileşme devrinin örneği Fransız kültürü oluyor. Bu, İngiliz hakimiyetine kadar sürüyor.  Kavalalı'da Balkanların isyancı ruhunu görmek mümkündür. Bu ruh ülkemizin tarihini yakından ilgilendiriyor.

    Kavalalı kalesinden Kahire ve Ölüler şehrinin panoramik görüntüsü bizi etkiliyor. Oradan aşağı iniyoruz. Hemen yakında 14. Yüzyıl Memlük eseri olan Sultan Hasan Camii ve yanında 19. Yüzyıl sonu eseri Rıfai Camii'ni ziyaret ediyoruz. Memlükler, 1517'de Rıdaniye Savaşı sonucu Yuvuz Sultan Selim tarafından tarihten silinmişti. Fakat Osmanlı hakimiyeti farklıydı. Memlükler, Kölemenler, Hidivler, özerk yarı bağımsız yapılarını sonuna kadar korudu.  İslam'ın altın çağını simgeleyen bu camiler, Kahire'de en çok etkilendiğim yerler oldu. Aslında birbirine o kadar yakınlar ki, tek bir caminin bölümleri gibi görünüyorlar. Çok sonraki yıllara ait Rıfai Camii de İslamın altın çağlarını simgelemek üzere Hasan Camii ile uyum içinde yapılmış. Aynı yükseklik, aynı karakter. 19. yy. sonlarında başlanmış ve 1912'de tamamlanmış. Kuşkusuz Piramitlerden çok daha ince, derin ve yüksek bir medeniyet. Şimdi kaybolmuş bir medeniyeti taşlarda, süslemelerde, mihraplarda, minberlerde görmeye hissetmeye çalıştık. Sultan Hasan Camii'nin yakın döneme ait misafirleri var : Mısır Kralı Faruk ve ailesini buraya defnetmişler. Dünyada kendine kabul edecek yer bulamayan devrik İran Şahı Rıza Pehlevi de zamanın Mısır hükümeti tarafından kabul edilmiş, burada ölmüş ve Rifai camiinde bir köşe ona ayrılmış. 

    Biz bu camilere dalmışken öğle vakti yaklaşıyor. Günlerden Cuma. Otobüs bizi Hz. Hüseyin Camiinin önüne bırakıyor. Peygamberimizin torunlarından birisini daha ziyaret etme imkanı buluyoruz. Bu kabirle ilgili çeşitli rivayetler bulunmakla beraber biz öyle niyet ederek giriyoruz. Girişte sol tarafta bir kitabe var. Aslında bir Hadis_i Şerif : "Hüseyin bendendir ve ben Hüseyindenim. Allah Hüseyin'i seveni sever.". Hz. Zeynep kabrindeki gibi bir manzarayla karşılaşıyoruz. Büyük bir ilgi var. Girmekte ve çıkmakta zorlanıyoruz. Kabir ve civarı iyice aydınlatılmış, parlatılmış, yapma çiçekler, parlak renkli örtüler her yanda. Bizim Eyüp Sultan'daki hareket buraya göre çok ağırbaşlı kalıyor. Kabrin etrafından geçemeden bir çıkış yolu buluyoruz. Cuma vaktine yarım saat kadar kala Cami dolmak üzere.

    Hemen çıkıp yolun karşısındaki Ezher camiine geçiyoruz. Orada güzel bir kıraat eşliğinde Cuma eda ediliyor. İnsan ister istemez bütün bu insanlarla neden bu kadar ayrı düştüğümüzü düşünüyor. Türk olduğumuzu öğrendiklerinde büyük bir sempati duyan, hemşehrisi ile karşılaşmış gibi olan bu insanlar neredeydiler ? Şimdilerde biraz ekonomimiz toparlandı da kütleler halinde gelip görebiliyoruz. Belki de ekonomik gelişmemizi bunun için istemiyorlar. İmkanları kısıtlı olanlar yerinde oturacaktır. Biraz imkan bulanlarsa gideyim, göreyim, neden şöyle, neden böyle diye sorgulayacaktır. Kur'an, Hicaz'da indi, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı derlermiş. Biz hat sanatında gerçekten iyiyiz. Ama kıraat için o kadar özen gösterdiğimiz söylenemez. Camilerimizde kıraati, sesi, makamı iyi olan hocalar görevlendirmeliyiz. Kahire okuyuşu eşliğinde Mısır'lı Müslümanlarla saf tutup namaz kılmak insanı ister istemez etkiliyor. Dünyanın ayrı gibi görünen nice noktalarında aynı ezan, aynı Kur'an okunuyor. Bizi ayırmak için ellerinden geleni yapmışlar. Ama karşılaştığımızda aramızdaki duvarların ne kadar suni olduğunu anlayabiliyoruz. Daha çok gezmeli, daha çok karşılaşmalıyız.

    HAN HALİL

    Cuma sonrası sırada  Han Halil çarşısı var. Klasik bir Ortadoğu – İslam çarsısı. Küçük dükkanlar, yarısı dışırada ürünler. Buraya özgü şeyler bulmak mümkün : Parfüm, değerli taşlar, baharat, gümüş vs. Burası kafeleriyle meşhur bölge. Mehmet Akif Merhum'un da devam ettiği Fişavi Kafe'de mola verip naneli çayımızı içiyoruz. Rehberimiz bir papirüs sanat merkezine götürüyor. Kaliteli ve hesaplı ürünler buluyoruz. Hiyeroglifle isim yazdırıyoruz. Alabaster mermeri şeffaf bir kase alıyorum ;  40 Paund, yani 10 YTL. Esnaf daha kolay satacağını düşünerek tanışmak istiyor. Nereden geliyoruz, kendisi orada bulunmuş vesaire.

    Ve Mısır gezimiz boyunca hep bir ağızdan bildikleri Türkçe söz : Yavaş yavaş Hasan Şaş. Belli ki Kore'deki Dünya kupası'nın şokunu atlatamamışlar, yakından ilgilenmişler. Biz Türkiye'deki etkilerini biliyoruz, Ortadoğu'da nasıl karşılandı, bilmiyoruz. Emin olun büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Türkiye'yi yakından izliyor bu insanlar. Her kesim kendine göre Türkiye'yi sevecek bir yön buluyor. Muhafazakar insanlar zaten Osmanlı evladı olan Türklerden çok şey bekliyor. "Modern" kesim ise Türkiye'yi örnek olarak görüyor : Batılı bir Müslüman ülkesi ! Gerçekten, ekonomik, sosyal, siyasi veriler açısından Türkiye'nin buraya vereceği çok şey var. Son zamanlarda ticaretimizin hızla geliştiğini biliyoruz. Umut ediyoruz ki ilişkilerimiz yeterli düzeye çıksın, Türkiye öncü ve örnek olsun, Mısır halkının bundan gocunacağı yok. Sadece yönetici ve resmi anlamda ulusalcı bir kesim rahatsız olabilir. Fakat adımlar sağlam atılırsa, birbirimize ihtiyacımız olduğu açıktır. NATO ve AB kapısındaki Türkiye Arap Dünyası için aracı bir ülke potansiyelini taşımaktadır. Mevcut Mısır sistemi sürdürülmesi zor özellikler taşımaktadır. Yapılacak revizyon ve uyarlamalarda Türkiye'nin ciddi katkıları olabilir.

    Han Halil'de turistik olmaktan kaçınarak, ay ne kadar geri bir ülke söylemine kapılmayarak gezmeye çalışıyoruz. Onların da turistlerle muhatap olmaya alışmış bir kesimi var ki onların söylemine de kapılmamaya çalışıyoruz. Evet, bizler turistik bir gezideyiz, otobüsümüzün hareketlerinin "devlet tarafından" bir bir izlendiğini öğreniyoruz. Nereden ne zaman kalktı, nereye ulaştı, nereyi gezmeye gittiler vs. Bütün köşelerde, stratejik noktalarda  özel bariyerlerin arkasında silahlı askerlerin beklediğini görüyoruz. Standart birer nöbet ortamı oluşturmuşlar. Ama oturakları küçük kaldığından, askerler geniş plastik sandalyeler eklemiş. Beyaz renkli kıyafetlerine kahverengi kemer ve silah takımı eklemişler. Ama silahlar eskimiş Kalaşnikof'lar. Sovyetlerden alınan silahlardan olmalı.

    Malum Arap milliyetçiliği ironik bir biçimde Rusya'ya yakındı, hatta sosyalist cumhuriyet adını kullanıyorlardı. O zaman Arap dünyasını Rusya, İsrail, İran ve Türkiye'yi ABD silahlandırıyordu. Nasır'ın partisini, Suriye ve Irak'ın Baas partilerini, Libya'yı Rusya uygulama alanı yapmıştı. Halk Sosyalist Cemahiriyesi ! Sonra Mısır'da Mübarek geldi, ABD'nin askeri partneri oldu ama siyasal sistem pek değişmedi, askeri niteliği devam etti. Mısır'da halkın yüzde 80'i muhafazakar, %8'lik bir Kıpti azınlık söz konusu. Halkın karakteri İslam, devletin sembolleri Firavunlar devrinde yoğunlaşıyor. Hıristiyanların nüfuslarına göre büyük oranda etkileri var. Bunun, Batı ile olan siyasi ve ekonomik ilişkilerde güvenilir kesimi oluşturmalarının payı büyük olsa gerek.Osmanlının son zamanlarında olduğu gibi.

    Категория: Dünyada | Просмотров: 1311 | Добавил: media-islam | Рейтинг: 0.0/0
    Всего комментариев: 0
    Добавлять комментарии могут только зарегистрированные пользователи.
    [ Регистрация | Вход ]
    Axtar
    Linklər