İslâm'da Kölelik
Eldeki mevcut tutanaklara dayanılarak, insanoğlunun var olduğu günden itibaren, diğer ticarî mallar gibi, insanın da alınıp mal edinme fikrinin onunla beraber yaşadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Eski Mısır, Hindistan, İran, Arabistan, Yunanistan, Amerika ve Avrupa'nın öteki memleketlerinde insanı köle olarak alıp satmak, gündelik ihtiyaç gibi normal bir hâl almıştı. Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinde de bu uygulama vardı. İslâm dini de uyguladığı bazı eşitlikler ile birlikte bu hususa cevaz vermiştir.
İngiltere devleti, kölelik düşüncesine muhalefet eden ilk devlet olmuştur. 1833 yılında resmen kölelikle ilgili kanunları lağvetmiştir. Diğer devletler de daha sonra birbirinin ardından İngiltere'yi takip ettiler. Hatta 1980 yılında Brüksel'de yapılan bir toplantıda, kölelik konusunu yasaklayan evrensel bir kanun çıkartılarak yeryüzündeki köle alım satımına son verilmiştir.
Köle Alışverişinin Kuralları
Bu eski uygulamanın insanlar arasında özel ve gizli bir şekilde ve herkesin dilediği gibi başka birisini kendine mal edinerek uygulandığı sanılmaktadır. Oysa hiçte böyle değildi. Aşağıda yazdığımız kanallardan birisiyle mümkün olabilmekteydi:
1- Savaşı Kazanmak
Geçmiş asırlarda şayet iki düşman kitleden biri diğerini alt etseydi, yenilgiye uğrattıkları kitlenin fertlerinden bir kısmını kendileriyle birlikte esir olarak götürürlerdi. O esirlere de hiçbir insanî değer vermezlerdi. Aksine ne kadar işkence yapsalar da, kendilerine hak verirlerdi. Öldürmek, affetmek, serbest bırakmak, satmak veya köle olarak kendi yanlarında tutup onlardan yararlanmak gibi.
2- Doğurmak ve Eğitmek
Aile reisleri, ailesinin reisi olduğundan, çocuklarını toplumun bir parçası olarak görmeyip, kendi ailesine özgü bir mal biçiminde değerlendiriyorlardı. Bu nedenle onlar (çocuklar) hakkında her çeşit kararı almaya hak sahibi olduklarını düşündüklerinden, ihtiyaç duyduklarında çocuklarını satabiliyorlardı. Yine aynı temel görüş üzerine, kadınlarını bile satılığa çıkarabiliyorlardı.
3- Zorba Sahibi Olmak
Kendilerini başkalarından üstün gören güçlü erkekler, halkı çalıştırıp yönetmede kendi emirlerinin daha geçerli olduğunu düşünüyor ve çalıştırdıkları kimseleri köle olarak görüyorlardı. Hatta diktatör krallardan birçoğu, kendisini tanrılığa kadar yüceltmeye lâyık görmüş, halkını kendisine tapmaya zorlamıştır. Böylesine güç sahibi kimseler köle almak hususunda kendilerini kayıtsız ve şartsız olarak özgür hissetmiş, böylece kendi emirleri altında bulunan herkesi köle edinmişlerdi.
İslâm'ın Köle Konusundaki Görüşü
İslâm dini, çocuk ve kadın satmayı ve yine zorbalıkla köle edinmeyi kesinlikle yasaklamıştır.
İslâm açısından insanlık yolunda adım atan ve en azından insanlık asaletiyle (temel ilkeleriyle) düşmanlık etmeyen herkes özgürdür. Onları köle edinmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Fakat insanlığın yaşamına düşmanlık eden, kuralları altına girmeyen ve kendi varlığıyla insanlığı yokluğa terk etmek isteyen kimseler, hiçbir zaman insanlık değer ve saygısına lâyık görülemez, kendilerini yönlendirme ve iş yapmada da kendi başına buyruk ve özgür bırakılamazlar.
Köleliğin anlamı, "insanın kendi kendini yönetme iradesinin ve yapacağı işlerdeki özgürlüğünün elinden alınıp başka birisi tarafından yönlendirilmesi üzere onun eline verilmesi" demektir.
Dünya milletlerinin onayladıkları ve hâlâ da onaylamaya devam ettikleri bu evrensel görüş nedeniyle İslâm, insanlığın gerçek düşmanı olan savaşçı kâfirlerden alınan savaş esirlerini köleliğe, yani "irade, özgürlük ve iş hürriyetlerinin ellerinden alınmasına" mahkûm etmiştir. İslâm'ın savaşta esirler için uyguladığı bu hareket, günümüzdeki devletlerin uygulamakta oldukları hareketin aynısıdır.
Savaş sonucu yenilgiye uğrayıp teslim olan bir topluluk, yine aralarında resmî bir antlaşma yapılıncaya kadar irade ve özgürlüklerinin ellerinden alınmasına mahkûm edilmektedirler.
İslâm ile günümüz devletleri arasında bu konudaki yegâne fark, İslâm'ın böyle şahıslara "köle" adını vermesi, bunların ise böyle bir ismi kullanmaktan kaçınıp ona "esir" adı takmaları olmuştur. Elbette kendisini realist ve toplumların lideri ilân eden bir rejim, kendi eğitim ve öğretim esaslarını, isim gibi semboller üzerine kuramaz.
İslâm İle Diğer Görüşlerin Mukayesesi
Tüm toplumların kölelik kanununu iptal etmesiyle İslâmî görüş içerisinde bir karışıklık çıkacağına, tam tersi bir karışıklığın çözümlenmiş olduğu önceki bahsimizden iyice anlaşılmış oldu. Zira hakikatte bu husus (kölelik kanununun iptali), İslâm'ın dinî yaklaşımının icra edilmesidir. Çünkü bu kanalla ortadan kaldırılan "çocuk ve kadın satma" konusu, İslâm'ın on üç asır önce iptal ettiği konulardan biridir.
İslâm'ın kapısını açık tuttuğu "savaş esirlerini köle edinme" konusu ise, insanların her dönemde böyle bir hükme ihtiyaç duyacaklarından dolayı, hiçbir zaman kapanmayacaktır. Tek fark, İslâm'ın ona "köle" adı vermesidir. Diğerleri ise, kölelik kavramına mühürlerini vurmuş olmamak için (diğer bir ifadeyle; kölelik kavramını onaylamadıklarını göstermek için) köle ismini ağızlarına almamaktadırlar. İslâm'ın doğduğu dönemde, Müslümanların kölelerden sağladıkları yararların aynısı, bugünkü devletlerce (savaş esirlerinden ve yenilgiye uğramış devletlerden) sağlanmaktadır.
İslâm'ın Köleye Karşı Tutumu
İslâmî yasalara göre, savaş anında esir düşen kâfirler, devlet başkanının emriyle serbest bırakılır veya köle olarak alınırlar.
"Havazin" muharebesinde Hz. Peygamber (s.a.a) binlerce kadın ve çocuğu serbest bırakmıştır. "Beni'l-Müstalık" muharebesinde ise Müslümanlar, yine binlerce kişiye özgürlüklerini vermişlerdir.
İslâmî açıdan köle, ailenin diğer fertleri gibidir. Diğer aile fertlerine ne şekilde muamele ediliyor ise, onlar da aynı şekilde muamele görmelidirler.
Hz. Peygamber (s.a.a) bizzat köleler ile bir arada yemeğe iştirak ederdi.
Hz. Ali (a.s) bir defasında, aldığı iki gömleğin pahalı olanını kölesine vermiş, ucuz olanını ise kendisi giymişti.
Hz. İmam Rıza (a.s) her zaman kendi köle ve cariyeleri ile birlikte bir sofrada oturup yemek yerdi.
İslâm dini, köleler ile iyi geçinmeye,[1] onlara zahmet vermemeye, küfür etmemeye, işkencede bulunmamaya, evlilik çağlarına geldiklerinde evlenmelerini sağlamaya[2] veya onlar ile evlenilmesine dair birçok talimatlarda bulunmuştur. Yüce Allah bu konuda Nisâ Suresi ayet 24'te şöyle buyuruyor:
Hepiniz birbirinizdensiniz.
İslâm'a göre, köleler de sahiplerinin izniyle veya başka birtakım kanallarla mal sahibi olabilirler. Bu tür malları kendi tasarrufu altına alabilirler. Özgürlüklerine kavuştuktan sonra kölelik devirlerinde ayıplanmadıkları gibi, özgürlük dönemlerinde de ayıplanamazlar. Zira İslâm açısından büyüklük ve faziletin ölçüsü takva (Allah korkusu)dır.
İslâm, insanların en fazla sakınanlarını, onların en hayırlısı ve iyisi olarak kabul etmektedir. İslâm açısından takva sahibi bir köle, takvası bulunmayan özgür bir insandan kat kat üstündür.
İslâm'ın en değerli şahsiyetlerinden bir kısmı (örneğin Bilal-ı Habeşî ve Selman-ı Farisî), kölelikten özgürlüğe kavuşmuş insanlardır.
İslâm, her zaman kölelerin serbest bırakılma düşüncesini nazar-ı itibara almış ve bu işi gerçekleştirmek için çeşitli yollar koymuştur. O yollardan birinin, günahlardan bir kısmının kefaret ve cezasının köle alıp özgürlüğünü vermek olduğunu bildirmiştir.[3]
Yine kölelerin azat edilmesi için çok sıkı tavsiyelerde bulunmuş ve bu işi en önemli sevaplardan saymıştır. İşte bu kanallarla her yıl birçok köle özgürlüklerine kavuşmuş ve toplumun bir üyesi olmuşlardır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki İslâm, elinden geldiği kadar Müslüman olmayan toplumlardan (savaşçı kâfirlerden) birçoğunu esir olarak teslim almış, hak ve adalet topluluğuna sokarak eğitim ve öğretimleriyle meşgul olmuş, daha sonra çeşitli kanallarla yavaş yavaş onları serbest etmiş ve sonuçta da İslâm toplumunun bir parçası hâline getirmiştir.
Söylenilen şekilde kim savaş esiri olsaydı, serbest edilene kadar köle kalıyordu. Şayet sadece "ben Müslüman oldum" demeleriyle serbest bırakılmış olsalardı, kâfirlerden esir düşen herkes Müslümanlığı kabul etmiş gibi gözüküp, kendini esaret zincirinden kurtardıktan sonra da eline biraz fırsat geçirmekle birlikte eski durumuna dönebilir ve böylece İslâm için fitne ve fesat çıkarması mümkün olurdu.
- "Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, uzak komşulara, yolda kalmışlara ve sahibi olduğunuz köle ve cariyelere iyilik edin; çünkü Allah kendini beğenip övünenleri sevmez." (Nisâ, 36)
|