Esselamu Aleyke Ya Binte Resulallah
Esselamu Aleyke Ya Gurretil Eyn-i Rasul
Mutlu, Üretken, Başarılı ve Doyumlu
Sinirlendiğinde ve üzüldüğünde kolayca ağlayan, yatakta zorunlu ikamete tabii tutulmaktan nefret ederdi. O, kendi gerçekleri ve sınırları paralelinde mutlu, üretken, başarılı ve doyumlu, yalnızlığının kalabalığında yüreği spastik olmayan bir adamdı.
Onunla ilk kez özel bakım katındaki pencereli köşkünde karşılaştığımızda; ayaklarını sandalye basamaklarına vurarak yaptığı tapırtıya eşlik eden boğuntu benzeri yüksek perdeli sesiyle mealen "Tanıştığımıza mutlu oldum." demişti.
Aleyna’yı 'köşk'ünde bırakıp, odaları... içinde yaşayan bireyin kişiliğini yansıtmayan 'çıplak' özel bakım odalarını... gezmeye koyuldum. İlk oda... Gözüm yatağın yan duvarındaki eski çerçeveye, Hz. Emir’in fotoğrafına takılınca... "İman ehli insanların yaşadığı bir yerdeyim" dedim içimden.
Konuşulanları anlıyor, vücut dili yoğunluklu yanıt veriyor, canı isterse masa / bacağına harf yazarak iletişim kuruyordu. Gelen her konuğa çığlıklarıyla "hoş geldiniz?" diyen, köşkünden kat bekçiliği yapan, demanslı yaşlılardan biri kattan ayrılacak olsa, çığlık atarak, müziğin sesini yükselterek personele haber veren Aleyna, beni sıkça şaşırtacaktı.
Annesinin fotoğrafına bakmamı isterdi...
Çift çerçeveli pencere kenarındaki köşkün olmazsa olmazları: masa, kasetçalar, daktilo(!), misafir sandalyesi, kalem-defterler, biberon, üç fotoğraf çerçevesi, Hicaplı dünya güzeli bir hanım, tekerlekli sandalye...
Her karşılaştığımızda annesinin fotoğrafına bakmamı ister, "Çok özlüyorsun değil mi?" dememi bekler, kaskatı olan elini göz yuvasına götürüp, ovuşturarak ağlıyormuş gibi yapardı.
Duygularını yoğunluğuna yaşar, engellenmekten hoşlanmaz, "İnadım inat, adım kel murat!" der, sinirlendiğinde/üzüldüğünde kolayca ağlar, yatakta zorunlu ikamete tabii tutulmaktan nefret ederdi.
Vazgeçilmezleri: iki kız kardeş, çeşitli renk ve modeldeki ayakkabılar, beyaz gazoz, karamelli dondurma, klasik müzik, sarı-kırmızı, japon balıkları, çay...
Kardeşlerini özlediğinde bahane ile getirtirdi
İnsanlarla hoş-beş etmeyi severdi. Kalabalıkların insanıydı. Namaz vakitlerinde heyecanla çırpınan yüreğiyle namaz kılardı. Herkesle kurduğu iletişimin rengi farklıydı. Hepimiz severdik onu. El işi grubunun da değişmez seyirci üyesiydi.
Söylediklerini anlayamadığımızda, olası seçenekleri sıralardık: 1+2+3+4 diye. Kafasını sallayarak, bağırarak doğru olanı belirtirdi.
Kardeşlerini özlediğinde, bir ihtiyaç bahane ederek gelmelerini sağlardı. Ankesörlü telefonda tercüman aracılığıyla konuşurdu.
Psikolog arkadaşımız büyük puntoyla tüm harf ve rakamları yuvarlak bir kartona yazarak, Aleyna’ya daktilo yapmıştı. Daktilosundaki harfleri göstererek kelime+cümle+paragraflar yazardı.
Ona inat Beşiktaşlı olmuştum. "Ankara'ya deniz geldiğinde sarı-kırmızılıları denize atacağım" dememe sinirlenir, "Biz, sizi atacağız" derdi. Sarı-kırmızıya boyatıp, aynı renk perdeler diktirdiğimiz odasında diğer yaşlı ve personel taraftarlarla maçı izler, heyecanını zor dizginlerdi. Yenildiklerinde iştahtan kesilirdi. Takımının renklerini taşıyan her türlü obje bir şekilde ona ulaşırdı.
Mutlu, üretken, başarılı ve doyumlu...
Refakatçısının desteğiyle yaşamını sürdüren, yemeğini yerken bebekleşen, önlüklüyken yakalanmaktan hoşlanmayan Aleyna, banyo sonrası, çam kokulu parfümünü sürer sonra 'hamam kahvesi'ni içerdi.
Bayram günü yaramazlığını duymama üzülmüş, kucağında mor menekşelerle yanıma gelmişti. Bilmiyordu: yaramazlığı aslında izinli yaptığını.
Hatırlayamadığım bir nedenle merdivenlerden hışımla çıkıp "selam!" deyip hızla yanından uzaklaşınca kasetçaların sesini sonuna kadar açıp, gitar konçertosu dinletmişti zorunlu: gevşemem için.
Kutlu doğum için gittiğimiz Kocatepe kültür merkezi salonundaki Aleyna’nın coşkusuna, Konuşmacılar ve izleyiciler de katılmıştı. Sürekli Tekbir getirmişti.
O, kendi gerçekleri ve sınırları paralelinde mutlu, üretken, başarılı ve doyumlu, en önemlisi yalnızlığının kalabalığında yüreği spastik olmayan bir Hanımdı.
Feride Demir
03:25
29.05.2000 |