Şeyh'ul İslam Mirza Abdurrahim Naini'nin oğlu Muhammed Hüseyin Naini hicri kameri 1277'ye tekabül eden miladi i856 yılında İran'ın Nain şehrinde takvalı bir ailede dünyaya geldi. Muhammed Hüseyin ilk dini ilimler tahsilini kendi doğduğu Nain şehrinde tamamladıktan sonra tahsilini sürdürmek amacıyla 17 yaşında İsfahan'a gider ve tahsilini İsfahan İslami ilimler merkezinde sürdürür. İsfahan'da 7 yıl kalmıştır ve bu tarihten sonra ise İsfahan'da da istediğini bulamayacağını fark eden Muhammed Hüseyin önemli İslami ilimler merkezinden biri olan kutsal Necef İslami ilimler merkezine gider ve Necef'te kısa bir ikametten sonra ise Irak'ın Samerra şehrine yerleşir. O tarihte Samerra dini ilimler merkezinde İngilizlere karşı tütünün yasaklandığı meşhur fetvanın sahibi Muhammed Hasan Şirazi, Ayetullah Seyyid İsmail Sadr ve Seyyid Muhammed Tabatabai Feşareki-i İsfahani Samerra'da bulunuyorlardı. Mirza Samerra ikametinin ilk döneminde Feşareki ve Sadr'ın derslerine katıldı ve bir süre sonra mezkur derslerin yanı sıra Mirzayı Şirazi'nin derslerine de katıldı. Naini 9 yılı bu büyük üstadın huzurunda geçirdi ve kısa bir süre içinde Ayetullah Mirza Şirazi'nin güzide öğrencilerinden biri konumuna geldi ve onun özel derslerine katılma hakkı kazandı. Ayetullah Naini, üstadı Mirzayı Şirazi'nin vefatından kısa bir süre önce Samerra kentinde Seyyid İsmail'in dersine katıldı ve daha sonra üstadıyla birlikte mukaddes Kerbela şehrine hicret etti. Sonunda 1895 yılında Necef kentine giderek orada daimi ikamet etti. Necefte ilk olarak Bektaşiler dini medresesinde tedrise başladı ve kısa bir süre içinde Kifaye kitabının sahibi Ahut Horasaninin talebelerinden 300 kişi bu üstadın dersine katıldı ve Necef ilim merkezinde Ahunt Horasaniden sonra kendisi ikinci üstat olma fırsatını elde etti. TENBİH'UL UMMET VE TENZİH'UL MİLLET Mirzayı Naini tarafından kaleme alınan bu kitap meşrutiyet dönemi düzeni ve fikri yapısını ele alarak inceleyen çok değerli bir eserdir. Bu kitap hicrii Kameri 1327 yılında Bağdatta basıldı ve bir yıl sonra ise Tahranda ikinci baskısı yapıldı. Bu eser yayınlanışının ilk döneminde çok büyük bir önem kazanmanın yanı sıra hatta daha sonraki baskılarında da halk tarafından büyük bir ilgi ve rağbet gördü. Öyleki İran İslam İnkılabının mücadele yıllarının önemli liderlerinden rahmetli Ayetullah Taleganinin bu esere yazdığı mukaddime ve şerh eserin önemini göstermekte yeterlidir. Rahmetli Ayetullah Talegani bu kitabın 3. baskısının girişinde şu hatırlatmayı yapmaktadır: - "Bu eseri mutla etmek ve üzerinde düşünmek her kes için yararlıdır. İslam dini özellikle Şia mezhebinin devletle ilgili görüşünü öğrenmek isteyenler bu kitapta doyurucu ve detaylı bilgiyi elde edebilirler. Meşrutiyet ve onun tamamlanması yanlıları meşrutiyet'in ilke ve temellerini elde ederler ve muhalifler ise tasavvur dahi edemeyecekleri derecede kendi eleştiri ve sorularının cevabını bulurlar." Bu eser aynı zamanda din alemleri ve müçtehitler açısından da istidlala dayalı ve içtihat içerikli bir eserdir, avam için ise insanın sosyal vazifelerini hatırlatan Taklit ve tabi olma risalesidir. Büyük düşünür üstat Mutahhari şöyle yazıyor: "İnsaf şudur ki ameli tevhit ve İslam'ın siyasi ve sosyal boyutunun yorumlanması konusunda hiç kimse büyük "Tenbih'ul Umme ve Tezyid'ul Mille" eserinde olduğu gibi allame ve güçlü müçtehit rahmetli Mirza Muhammed Hüseyin Naini kadar istidlala dayalı ve kur'an ve Nehc'ul belagadan delil ve örnekler göstererek güçlü bir yorum ve tefsir ortaya çıkaramamıştır." Bu kitabın akibeti tarihte rivayet edildiği üzere mevcut baskılar ve zamanın olumsuz şartları nedeniyle bizzat yazarı tarafından toplatılmak zorunluluğunda kalındı. Ama bu yazarın kendi değerli görüşlerinden vaz geçtiği manasında değildi. Bilakis zamanın şartları ve münasebetsiz kişilerin bu eserden suistifade etmeleri bu girişimin önemli sebeplerindendi. Nitekim Dr. Seyyid Muhammed Sagefi "Allame Naini ve Tahriri Meşrutiyet" isimli makalesinde Ayetullah Naini hakkında şöyle yazıyor: - "Meşrutiyet döneminde, Meşrute düzeni hakkında açık bir tablo çizen ender seçkin şahsiyetlerden biri kuşkusuz yüksek mertebeli fakih ve aydın alim zamanın allamesi Mirza Nainidir. O, "Tenbih'ul Umme ve Tezyid'ul Mille" risalesini kaleme almakla İslam devletinin meşrutiyetinin tüm boyutlarını açıklığa çıkardı ve İslamın siyasi ilkeleri hakkında doyurucu bir eser yazdı." Bu eser aslında müstehid ve görüş sahibi bir din alimi tarafından İslam devleti konusunda kaleme alınan ilk eser olduğunu söylemek mümkün. Rahmetli Naini bu eseri muhaliflere ve İslamın siyasi otoritesine karşı olanlara bir cevap mahiyetinde yazmış ve İslam tarihinde dini akımların diktatörlük ve adaletsizliğe karşı nasıl mücadele sürdürdüklerini gözler önüne sermiştir. Rahmetli Naini aynı zamanda kendi zamanının siyasi şartlarının çok iyi farkındaydı. Büyük devletlerin nasıl çıkarcılık peşinde olduklarını ve öteki ülkelerle hangi esaslara dayanarak ilişki kurmaya çalıştıklarını çok iyi biliyordu. Nitekim Feridun Ademiyet din alemleri ve İslama karşı olumsuz bir fikir savunmasına rağmen Naini hakkında oldukça müsbet bir görüş savunmakta ve şöyle demekte: "Naini ameli hikmette kendi alanında üstün bil bilgin ve görüş sahibidir. Kendi döneminin siyasi konumunu çok iyi bilmektedir ve birinci meşrutiyet dönemi meselelerini de en güzel yorumlayanlardandır. Batı dünyasının İslam ülkelerine yönelik saldırganlıklarına karşı hassasiyet göstermiş ve milli uyanıklığı takdire şayandır. Siyasi tenkitlerde çok başarılıdır. Kısacası büyük ve seçkin bir şahsiyettir." Muvafık ve muhalif tüm kesimlerin itiraf ettikleri gibi Allame Naini fıkıh ve usul ilimlerinin yanı sıra, hikmet, felsefe ve sosyal bilimler alanında da oldukça başarılı ve yetenekli bir şahsiyetti. Rahmetli Ayetullah Talegani'nin tabiriyle Naininin kendine has özelliklerinden biri kendi eserini meşrutiyet'in meşruluğu için yazması ama aynı zamanda bu fırsattan yararlanarak İslam'ın siyasi ve sosyal ilkelerini ve İslam devletinin genel hedefini daha detaylı olarak halka ve kitlelere açıklamasıdır. Naini bu eserinde İslam devletinin adalet istemini ve gerçek mahiyetini olduğu gibi insanlara açıklamış ve kendi dönemi Müslümanlarını mevcut kaygı ve kuşkulardan kurtarmayı başarmıştır. Batı sevdalılarının tasavvurunun aksine Naini'nin arzusu, ne istediği tamamen açık olup İslami değer ve kurallardan kaynaklanan bir devlet sisteminin oluşmasına zemin hazırlamaktır. Naini gerçi kendi eserinde zamanın başka bilginlerine ait kavramlardan da yararlanmıştır ama diktatörlüğün temellerini göstermek, İslamda hilafet mekanizmasının nasıl istibdat düzeni mekanizmasına çevrildiğini ve beni Ümeyye gibi dikta bir yönetimin iş başına geçtiğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne sererek İslami değerlere açıklık getirmektedir. Rahmetli Naini "Tenbih'ul Umme ve Tezyid'ul Mille" eserinde şöyle bir ifade kullanıyor: Adalete dayalı bir devlet yapısına kavuşmak ve halkın çıkarlarının korunmasını garanti altına almak yönünde en iyi araç yönetici ve devlet adamının nefsani ismet ve temizliğe sahip olmasıdır ve ancak bu durumda Allah Taala'nın iradesi onun üzerinde etkili olabilir." Nitekim bu tarz bir devlet sistemi tahakkuk bulmadığı sürece aşağıdaki iki esasa riayet olunması kaçınılmazdır: 1 – Kanun uygulanması 2 – Akıllıların denetimi Rahmetli Naini devlet temelini ikiye bölmekte: A) Zalim yönetim : Elbette zulmün kaynağını cehalet, şuursuzluk, onların halk ve devlet ilişkisindeki vazifelerini bilmemesi olarak tanımlayıp, zulmün esası ve şecere-i habisenin kaynağının halkın cehaleti olduğunu belirtmektedir. B) Kanun devleti: Bu alanda da tüm umumun çıkarlarının korunmasını garanti altına alacak kanunların tedvini, şah'ın yetkilerinin sınırlandırılması ve bilgeler topluluğu yani milli konsey meclisinin oluşması şeklinde açıklıyor. NAİNİ'NİN DÜŞÜNCELERİNDE MUSAVAT KAVRAMI Mirza Naini, meşruta yanlılarının Müslüman ve kafirlerin musavat düşüncesini eleştirenlere verdiği cevapta şöyle diyor: "Musavat kanunu Siyaset-i İslamiye kanunundan kaynaklanan en şerefli kanunlardan olup tüm kanunların ruhu ve adaletin temelidir. Kutsal kanun koyucusunun bu meseleye verdiği önemin büyüklüğü dikkatlerden kaçmıyor. Bunun önemine binaen şöyle deniliyor: Genel manada ve kanuni itibariyle hazırlanmıştır her bir mesele ve konu hakkında var olan her bir hüküm icra aşamasında insanlara göre eşit derecede olmalı ve en ugak bir ayırm gözetilmeksizin uygulanmalıdır. Şahsi özellikler ve has eklemeler burada geçersiz olup kanun karşısında affedilme yetkisi kimsenin elinde olmamalıdır, suç ortamını oluşturucu gelişmeler, rüşvet ve keyfi uygulamanın kapıları ise kapalıdır." Yani devlet adamlarından tüm halk kitlelerine kadar bir ülkede yaşayan tüm fertler kanun karşısında eşittirler. HÜRRİYET KAVRAMI Hürriyeti hiçbir kurala uymamazlık, kayıtsızlık olarak yorumlayanlara cevap veren Ayetullah Naini, hürriyetin dindar olan veya dindar olmayan tüm halkların ortak ülküsü olduğunu, hürriyetin dinle hiçbir tezat ve çelişki içinde olmadığını, ülke içinde yaşayan dini azınlıklar Yahudiler ve Hıristiyanların vergi ödemeleri, ülkenin kalkınmasına katkıları olma ve sosyal ortamın ıslah edilmesine katkıları olmasının zaruri olduğunu belirtmekte GÜÇ AYRIMI PRENSİBİ Naini şöyle yazıyor:Ülkenin güç ayrımı ve siyasetinin asli vazifelerinden biri birim ve devlet dairelerinin her birinin belli kanun ve kurallar çerçevesinde kendileri için belirlenen vazifeleri yerine getirmesi ve bu aşamada kendi sorumluluğuna gereken ilgiyi göstererek başka birimlerin yetki alanını ihlal etmemesi ve yetkileri dirayet ve kifayet sahibi kişilere devretmesidir. Bunun açık örneğini ve tescilini İmam Ali sa.in mısır valisi Malik Eştere yazdığı mektup ve yetkilerinde görmek mümkün. Bu kitabın son bölümünde ise anayasanın hazırlanmasının bid'at olup olmadığı konusunda yanlış düşüncelilerin eleştirilerine verilmiş cevaplar yer almakta ve meclisin devlet mekanizmasını denetim altında tutmasıyla ilgili görüşler yer almıştır. YILDIZIN KAYMASI Bu büyük müçtehit nihayet İslama onca değerli hizmetleri ve çok değerli, büyük bilginler yetiştirmenin ardından Hicri Kameri 1355 senesinin 26 Cemadiyel Ula tarihinde Cumartesi saat beşte 78 yaşında bu fani dünyaya veda etti ve hakkın davetine lebbeyk dedi. Mübarek mezarı kutsal Necef şehrinde bulunuyor imam Ali sa. mübarek türbesinin sol kesiminde beşince hücrede bulunuyor.
|