Cüme axşamı, 07.11.2024, 12:34
Приветствую Вас Qonaq | RSS

islam dini

Bölmələr
    Şiə cavabları
    Sorğu
    Saytı qiymetlendirin
    Cəmi cavab: 6953
    Sayğac

    Onlayn: 8
    Qonaq: 8
    İsifadeçi: 0
    Форма входа

    Meqaleler kataloqu

    Главная » Статьи » Türkçe » Yazarlar

    Bitkilerdeki 'Bilinmeyen' Özellikler -3-

    Bitkilerin Sessiz Dili

    İletişim kurabilmenin en kolay yolu konuşmaktır. İnsan konuşarak çevresindekilere isteklerini, düşüncelerini, neşesini, mutluluğunu kısacası tüm duygu ve düşüncelerini ifade eder. Kuşkusuz bu özellik Yüce Allah'ın insanlara bahşettiği en büyük nimetlerden biridir.

    İnsanlar gibi hayvanlar da kendi aralarında kolaylıkla iletişim kurabilir, çıkardıkları seslerle, örneğin tehlike anını, avın yaklaştığını, toplanmaları gerektiğini birbirlerine duyururlar. Hayvanlar aleminin en sessiz üyesi olan balıklar bile vücut dillerini ve hareket etme kabiliyetlerini kullanarak birbirleri ile haberleşirler.

    Peki, canlılar aleminin sessiz üyeleri olarak bilinen, üstelik hareket etme yeteneği de son derece kısıtlı olan bitkiler nasıl iletişim kurarlar? Bitkiler konuşurlar mı? Birçok insanın bu soruya vereceği cevap “hayır” olacaktır. Ancak yapılan bilimsel araştırmalar bitkilerin sessiz gibi görünen dünyalarında aslında gizli bir dil kullandıklarını göstermiştir. İlerleyen sayfalarda da okuyacağınız gibi bitkiler, Yüce Allah'ın kusursuz yaratışının ve sonsuz aklının sayısız delillerinden biri olarak sessiz bir dil ile konuşurlar.

    Bitkilerin çevrelerindeki canlılarla iletişim kurmak için kullandıkları bir dil vardır. Ancak bu dil konuşulurken en ufak bir ses dahi duyulmaz. Çünkü bu dil “hissedilmeyen koku” olarak isimlendirilen kimyasal bir dildir.

    Bitkilerin Konuşma Dili: Uçucu Organik Bleşikler

    Bitkiler çevrelerindeki canlılarla algılanmayan koku olarak adlandırılan “uçucu organik bileşikler” yolu ile iletişim kurarlar. Bitkiler, metabolizmalarında birbirinden farklı binlerce organik bileşik üretebilirler. Bu bileşiklerin çoğu etraflarını bir bulut gibi kaplar. Aslında bu uçucu organik bileşikler, bitkilerin bunları üretme konusunda son derece kompleks bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bizim sadece hoşumuza giden bir koku olarak algıladığımız, bazen de hiç hissedemediğimiz bu uçucu organik bileşikler, etraftaki canlılar için yol gösterici birer rehber özelliğine sahiptir. Çünkü bitki bu bileşikleri düşmanlarını caydırmak veya cezbetmek için salgılar.

    Şimdiye kadar bin değişik bileşik saptanmıştır, muhtemelen henüz keşfedilmemiş niceleri de mevcuttur. Yapılan araştırmalar, bitkiler tarafından üretilen çeşitli özelliklerde ve fonksiyonlarda on binlerce ya da yüz binlerce birincil ve ikincil uçucu organik kimyasal olduğunu göstermektedir.

    Peki, bitkiler bu kimyasalları nasıl üretir ve depolarlar? Aklı ve şuuru olmayan bir bitki, çeşitli kimyasallar salgılayarak çevresi ile iletişim kurabileceğini nereden bilmektedir? Elbette, bitkilerdeki tüm bu özellikleri yaratan, alemlerin Rabbi Yüce Allah'tır.

    Bitkilerin Konuşma Dili Nasıl Oluşuyor?

    Bitkiler tarafından üretilen aromatik bileşikler son derece karmaşık kimyasal işlemler sonucunda oluşur. Bu bileşiklerin evrimcilerin iddia ettiği gibi rastgele olaylar sonucunda, tesadüfen oluşması mümkün değildir. Çünkü bu bileşikler bir kimyacıyı hayrete düşürecek ölçüde teknik işlemler sonucu oluşur. Bitkiler, organik kimya üzerine çalışan bir laboratuvar gibi, metilleme, açilleme, oksidasyon /redüksiyon gibi kimyasal işlemleri, bu görevler için özel olarak “yaratılmış” enzimler kullanarak, adım adım, büyük bir hassasiyet içinde gerçekleştirirler. Ayrıca bu mekanizma içinde, üretilen bileşikleri depolayan ve zamanı geldiğinde uçucu gazlar halinde havaya salınmasını organize eden hücreler bulunur. Kısacası gül gibi hoşumuza giden kokuları oluşturan bileşiklerin bir araya gelmesi olağanüstü teknik bir organizasyonu gerektirmektedir.

    Bitkiler Kendi Aralarında Nasıl Anlaşırlar?

    Bitkiler kendilerine zarar verecek olan canlılar tarafından saldırıya uğradıklarında salgıladıkları uçucu organik bileşikler ile yan komşuları olan diğer bitkileri uyarırlar. Aslında bu uyarma işlemi diğer bitkiler tarafından saldırıya uğrayan ağacın yaydığı uçucu organik bileşikleri gizlice “dinlemesi” biçimindedir. Böylece saldırıya uğramadan önce savunma sistemlerini harekete geçirirler. Peki bu dinleme işlemi nasıl gerçekleşir?

    Saldırıya uğrayan bitkilerin açığa çıkardıkları uçucu organik bileşikler, komşu bitkiler tarafından kopyalanır ve art arda gelen sinyallerin analizi yapılarak savunma sistemi harekete geçirilir. Burada bir başka gerçek daha ortaya çıkmaktadır: Bitkiler birbirleri

    ile sadece konuşmakla kalmayıp aynı zamanda birbirlerini “dinlemekte”dirler. Nitekim uzmanların yaptıkları deneyler bu sinyallere “sağır” hale getirilen bitkilerin, tehlikeye maruz kalma riskinin daha fazla olduğunu göstermiştir.

    Bitkilerin birbirleri ile iletişim kurmaları, kendilerini savunurken yaydıkları uçucu organik bileşiklerin diğer bitkiler tarafından “tehlike” habercisi olarak algılanıp savunma sistemlerini harekete geçirmeleri, zeka gerektiren davranışlardır. Bitkinin tehlike anını “idrak etmesi” ve “hafızasına” bunu yerleştirmesi, kendi bünyesinde çeşitli değişiklikler oluşturup savunma taktiği geliştirmesi, elbette ki tesadüfler sonucunda ortaya çıkamaz. Gerçek şu ki, bitkiler birbirleri ile iletişim kurma özelliğine sahip olarak "yaratılmış"lardır. Bu, onlara Yüce Allah tarafından özel olarak verilmiş bir savunma sistemidir. Herşeyi en ince ayrıntısına kadar mükemmel yaratan Yüce Allah, yeryüzündeki tüm bitkilerin bulundukları ortamda gereken her türlü ihtiyaçlarını da var etmiştir. Yüce Allah bir Kuran ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

    Bitkilerin Böceklerle Anlaşma Dili

    Bitkiler üstün güç sahibi Rabbimiz'in yarattığı uçucu organik bileşikler yolu ile böceklerle de iletişim kurarlar. Bitkiler böceklerle konuşmalarında iki dil kullanırlar. Bunlardan biri tehditkar bir dildir. Diğeri ise son derece dostanedir.

    • Bitkilerin Böceklerden Korunmak İçin Kullandıkları Yöntem

      Böceklerin bir kısmının beslenme sistemi bitkisel besinlere dayanır. Bu tip böcekler “otçul böcekler” grubunda yer alırlar. Otçul böceklerin besin kaynağı olan bitkiler, kendilerine zarar verecek böceklerin yaklaştığını “anlar” ve kendilerini tehdit eden böcekleri avlayan etçil böcekleri çağıran uçucu organik sinyaller üretirler. Uçucu sinyaller aynı zamanda komşu bitkiler tarafından da algılanır ve kendi savunmalarını ayarlamaları için yeniden yorumlanır. Burada ilginç olan nokta, bitkilerin kendilerine zarar verecek böcekleri “algılayıp, tanımaları”, bu böcekleri avlayan etçil böceklerin varlığını ve bu etçil böcekleri çekecek sinyalleri “bilmeleri”dir. Elbette ki bitkilerin tüm bunları kendi başlarına yapabilmeleri mümkün değildir. Bunları deneme yanılma yöntemi ile öğrenmeleri ise zeka gerektirir, bitkilerin bu davranış özellikleri ile birlikte yaratıldıkları apaçık bir gerçektir.
    • Bitkilerin Böceklerle Kurduğu Dostça İletişim

      Üremeleri söz konusu olduğunda, bitkilerin bu kez kullandıkları dil son derece sıcak ve dostanedir. Uçucu bileşikler böceklere (çiçekten çiçeğe polenleri taşıyan böcekler) fırsat sinyali verirler. Bu oldukça davetkar bir sinyaldir. Özellikle gece çiçek açan bitkilerde kokular böcekleri çekmek için çiçek renginden ya da şeklinden daha etkilidir. Kokuyu alan böcek, bu kokunun kaynağında kendisi için lezzetli bir nektarın birikmiş olduğunu fark eder. Karşılıklı gerçekleşen bu haberleşme ile böcek, duyduğu kokunun kaynağına doğru yol alır. Böcek çiçeğe ulaştığında nektarı almak için uğraşacak ve polenler üzerine yapışacaktır.

      Aynı böcek, uğradığı başka bir çiçeğe daha önce yapışan polenleri bırakacak ve bu sayede bitkinin döllenmesi gerçekleşmiş olacaktır. Böceğin, yaptığı bu önemli işten haberi bile yoktur. O yalnızca kokusunu aldığı nektara ulaşmak amacındadır. Bitkinin ise böylesi bir plan yapması, bunu gerçekleştirmek için böcekleri cezbedecek kokuyu salgılaması kendi başına gerçekleştirebileceği olaylar değildir. Çünkü, gerçekte böcek de, bitki de, sadece, Yüce Allah'ın kendilerine ilham ettiği şekilde davranmaktadır.

    Sonuç: İletişim Kuran Bitkiler Evrim Senaryosunu Geçersiz Kılmaktadır

    Evrimciler, bitkilerin oluşumuyla ilgili olarak tek bitkiden yüz binlerce çeşit bitki türünün ortaya çıktığını iddia ederler. Kuşkusuz evrimciler diğer konularda olduğu gibi bu konuda da iddialarını destekleyebilecek herhangi bir bilimsel delil sunamazlar. Çünkü evrimciler hayvanların ve insanların sözde evrimi ile ilgili iddialarında düştükleri çıkmaza, bitkilerin evrimi hikayesiyle ilgili ortaya attıkları senaryolarda da düşmektedirler.

    Bitkilerin sadece dış dünya ile iletişim kurma konusundaki davranışları incelendiğinde bile, insanlar ve tüm canlılar gibi bitkilerin de mükemmel bir şekilde yaratılmış oldukları sonucu ortaya çıkacaktır. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, bitkilerin her birini özel savunma sistemleri, farklı tatlar, kokular, renkler ve faydalı özelliklerle birlikte yaratmıştır:

    وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

    “Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” (Nahl Suresi, 13)

    Bitkilerin Sosyal Yaşamı

    Toprağa bağlı şekilde, hareketsiz gibi duran, aklı ve bilinci olmayan bitkilerin, akrabalarını tanıyıp iletişim kurduklarını, seyahat ettiklerini, sosyal ilişkiler kurduklarını biliyor muydunuz?

    Aile Bireyleri Arasındaki Sosyal Dayanışma

    Yapılan araştırmalar bilinçleri ve hafızaları olmamasına rağmen bitkilerin yakın aile bireylerini yani türdeşlerini tanıyabildiklerini ve bu şekilde işbirliği yaparak birbirlerine destek olduklarını ortaya koymuştur. Oldukça karmaşık olan bu sosyal etkileşimi ilk defa Kanada Ontario McMaster Üniversitesi’nden Susan Dudley ve Amana File bulmuştur. Yaptıkları araştırmada denizde yetişen yabani bitkilerin gelişirken, kendi akrabaları olmayan bitkilerle yanyana olduklarında her yeri kaplayarak büyüdüklerini fakat kendi türleri söz konusu olduğunda toprağı paylaştıklarını saptamışlardır. Çeşitli türler üzerinde yapılan gözlemler bitkilerin hemen hepsinin bu tür davranışlar sergilediklerini ortaya koymuştur. Nitekim Kuzey Amerika’da yetişen deniz roketi adındaki bir bitki türü, kendi türünden olmayan bitkilerle aynı saksıya ekildiğinde daha güçlü köklenmiş, fakat kendi türünden bir bitkiyle ekildiğinde bu kadar güçlü kök salmamıştır. Bu dayanışma, hayvanlarda yaygın olarak görülen ve yakın akraba olan hayvanların grup olup kendi türlerini korumasının bir benzerinin bitkilerde de var olduğunu göstermektedir.

    Bitkilerin arasındaki bu sosyal dayanışma Darwin’in, güçlünün güçsüzü ezdiği yanılgısını öne sürdüğü evrim teorisini çürütür. Çünkü bitkilerin arasında, güçlü olanın kendi türünden diğer bitkileri yok edip tek başına büyümesi değil aksine kendi gelişimini yavaşlatarak kardeşlerinin de gelişmesine imkan sağlaması durumu geçerlidir. Peki, bitkiler arasındaki bu dayanışma nasıl gerçekleşir?

    Bitkiler birbirleri ile yarışarak kaynakları tüketmenin yarar getirmeyeceğinin bilincindeymiş gibi, türdeşlerinin bulunduğu ortamlarda sınırlı kök büyümesi ya da sap uzunlukları ile büyümelerini yavaşlatır ve yanlarındaki türdeşlerinin gelişmesine izin verirler. Peki, bitkiler diğerlerinin kendi türlerinden olup olmadığını nasıl anlarlar? Bu hala bilim adamları tarafından çözülememiş bir sırdır. Hayvanların kendi aile bireylerini tanımalarını sağlayacak gözleri, beyinleri, koku alma duyuları, öğrenme ve öğrendiklerini hafızalarında tutma özellikleri vardır ancak bitkilerde bu sayılanlardan hiçbiri yoktur. Peki, bu durumda bitkiler birbirlerini nasıl tanırlar? Bazı araştırmacılar bitkilerin kökleriyle iletişim kurabildiklerini ve her bitkinin kendi familyasına has, küçük kimyasal işaretleri olduğunu iddia ederler. Bilim adamlarının henüz çözemedikleri bu “gizemli tanıma sistemini” bitkiler yaratıldıkları ilk andan beri kullanarak aile bireylerini korumaktadırlar. Ayrıca birbirleriyle ne kadar az yarışırlarsa diğer grup üyelerinin o kadar iyi gelişeceğini bilir gibi, kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağı halde diğer aile bireylerinin de güçlü olması için çaba sarf etmektedirler. Bu, elbette büyük bir mucizedir. Aklı ve bilinci olmayan bitkilerin arasındaki bu dayanışma kuşkusuz üstün akıl sahibi Yüce Allah’ın onlara ilhamının bir sonucudur. Yüce Allah bir Kuran ayetinde bitkiler üzerindeki muhteşem sanatına şöyle dikkat çeker:

    أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ

    Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır. (Hac Suresi, 63)

    Bitkiler Arası İletişim

    Araştırmalar bitkilerin arasında iyi bir iletişim olduğunu ortaya koymuştur.

    Bazı bitki türleri yaprak yiyen böcekler tarafından yapılan saldırılara karşı, düşmanlarıyla beslenen başka böcekleri cezbedip kendilerine çağıran kimyasal bir madde üretmektedirler. Burada asıl dikkat çeken nokta ise komşu bitkilerin de benzer çağrılarda bulunarak böceklerin yapraklarını yemelerini önlemeleridir. Komşu bitkiye iletilen bu uyarı sinyali ise elbette tesadüflerle açıklanamaz.

    Japonya’da Kyoto Üniversitesi’nde yapılmış bir araştırmada, böcekler tarafından istilaya uğramış bitkiler tarafından gönderilen başka bir dayanışma çağrısı daha bulunmuştur. Yaprakları böcekler tarafından yenen bitki, kardeş bitkiye (türdeşine) sinyal göndererek düşmana karşı onu uyarmıştır.

    Buraya kadar incelediğimiz birkaç örnek, bitkilerin birbirleri ile sessiz bir dil geliştirerek iletişim kurduklarını göstermiştir. Oysa bitkilerin kendi varlıklarından da, gerçekleştirdikleri mucizevi işlemlerden de haberleri yoktur. Çünkü bitkiler de, kainattaki her şey gibi onları da yaratmış olan ve her an yaratmaya devam eden Yüce Allah'ın kontrolündedirler. Rabbimiz Kuran'da bitkilerin Kendisi'ne boyun eğdiğini bizlere bildirmektedir:

    وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ

    Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler. (Rahman Suresi, 6)

    Seyahate Çıkan Bitkiler

    Bitkiler toprakta sabit gibi görünebilirler ama aslında onlar da gezer ve seyahat ederler. Üstelik bazıları dünya turuna bile çıkar. Bitkilerin bu seyahatleri evrimciler tarafından ortaya atılan “bitkilerin sözde tesadüfen hareket ettikleri” iddiasını temelinden çürütmektedir. Çünkü Kuzey Kutup Bölgesi’ndeki dokuz ayrı tür üzerinde yapılan genetik araştırmalar bu bitkilerin dünyaya geldikleri ilk yaşam bölgelerinden 1000 km uzağa gittiklerini göstermiştir. Bu kadar uzun mesafeli ve uluslararası bir yolculuğun tesadüfen olması elbette mümkün değildir. Üstelik bu seyahat özelliği sadece Kuzey Kutbundaki dokuz farklı türle de sınırlı değildir. Kıtaların ayrılmasından sonra Güney Amerika’dan Afrika’ya geçen Kapok bitkisi de uzun mesafeli seyahati sırasında Atlas Okyanusu’nu aşmaktadır. Dünyanın farklı yerlerindeki çeşitli bitki türlerinde benzer bir seyahat anlayışının olması bu yolculukların ancak mükemmel bir organizasyon ile gerçekleşebileceğini göstermektedir. Yolculukları için ulaşım aracı olarak okyanus akıntılarını, rüzgarları hatta buzulları kullanan bitkiler, tohumlarının zarar görmemesi için de çeşitli tedbirler almaktadırlar. Kuşkusuz bitkilerdeki detaylı seyahat sistemleri, iklim değişikliklerinde kendilerine yeni yerler aramaları ya da tohumlarını korumaları bitkilerin kendi istekleriyle olmaz. Bitkilerdeki bu kusursuz detaylar Yüce Allah’ın benzersiz sanatının ve üstün aklının tecellileridir. Yüce Allah bir Kuran ayetinde bitkilerdeki yaratılış delillerini şöyle bildirir:

    O, gökten su indirendir. Bununla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Enam Suresi, 99)

    Bitkiler Üzerinde Yapılan Her Yeni Araştırma Altınçağ’ın Yaklaştığını Müjdeliyor

    Altınçağ olarak isimlendirdiğimiz ve kıyamet öncesinde yaşanacak olan kutlu dönemle ilgili olarak en çok dikkat çekilen konulardan biri tarımsal verimde yaşanacak bolluktur. Bu dönemde yaşayacak kutlu bir şahıs olan Hz. Mehdi’nin herkese bol ürün dağıtacağını anlatan pek çok hadis-i şerif mevcuttur. Peygamber Efendimiz (sav) bu dönemde yaşanacak bolluğa şöyle dikkat çekmiştir:

    "İnsanlar bir ölçek buğday ektiklerinde karşılığında yedi yüz ölçek bulacak... Onun (Hz. Mehdi’nin) zamanında, insan birkaç avuç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir..." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 24)

    Yapılan bilimsel çalışmalar bitkilerin arasındaki sosyal dayanışmanın tarım alanlarına uygulanması ile ürün veriminin büyük ölçüde artırılabileceğini ortaya çıkarmıştır. Bu şekilde birbiriyle uyum sağlayan aynı familyadan ürünleri bir araya ekmek daha iyi mahsul alınabilmesini sağlayacağından bu Altınçağ’ın yaklaştığına işaret ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

    Bitkilerin Mucizevi Seyahatleri Yüce Allah’ın Üstün Aklının Tecellilerinden Bir Tanesidir

    • Okyanus dalgalarında yolculuk yapan tohumlardan biri olan Mangrov bitkisinin bezelye benzeri kabuğu okyanus boyunca tuzlu suda bir denizaltı gibi yol alır. Sığ suya vardığı zaman dibe batarak kendini kumlu toprağa eker, böylece yeni bir Mangrov oluşmaya hazır hale gelir.
    • Bir Kapok bitkisi türü olan “Ceiba pentandra” isimli yağmur ormanı bitkisi 16 katlı bir binadan daha uzundur. Bu bitkinin çiçekleri bir mevsimde tek bir ağaçtan 50 galon nektar verir. Ağaç çiçeklerinin yaydığı güçlü koku sayesinde yaklaşık 20 km mesafede uçan yarasaları bile kendisine çekebilir. Bu şekilde polenleri için bir taşıyıcı bulmuş olur. Ceiba pentandranın kullandığı başka bir seyahat yöntemi daha vardır. Bitkinin bir ayçiçeği çekirdeği büyüklüğündeki tohumları olgunlaştığında kabarık lifleri ortaya çıkar. Bu tohumlar suda batmaz ve çok büyük ağaçların yetiştiği nehirler boyunca yüzebilir.
    • Arktik bitkiler ise bahar aylarında buzulların erimesi ile Rusya nehirlerinde sürüklenen buzlarla birlikte polenlerini kuzeye, Arktik Okyanusundaki (Kuzey Kutbundaki) adalara kadar ulaştırmaktadırlar.

    Sonuç

    Yüce Allah bitkilerdeki her yapıyı özel olarak yaratmıştır. Aklı ve bilinci olmayan bir bitkinin yakın akrabalarını tanıması onların gelişmesi için kendi büyümesini yavaşlatması, diğer bir bitkiye kimyasal işaretler göndererek tehlikeyi haber vermesi ve türlerinin yayılması için uzak mesafelere son derece tedbirli ve uzun seyahatler yapması her aşaması tesadüflere dayandırılan evrim teorisini kökünden çürütmektedir. Bitkilerdeki çeşitli özelikleri yaratan üstün akıl sahibi, Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, insanlara kusursuz yaratışının delillerini çeşitli biçimlerde göstermektedir. Rabbimiz bu hakimiyetini ve benzersiz yaratışını ayetlerde şöyle bildirmektedir:

    بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنَّى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُن لَّهُ صَاحِبَةٌ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ وهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

    Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin Yaratandır... (En’am Suresi, 101)

    ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ

    İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin Yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir. (En’am Suresi, 102)

    Bitkilerin Şuurlu Hareketleri

    Evrimcilerin, yeryüzündeki canlılığın açıklaması olarak gösterdikleri kör tesadüfler, bitki hücreleri tarafından gerçekleştirilen haberleşme, karar alma ve üretime geçme gibi şuur ve bilinç gerektiren davranışların kökenini açıklamamaktadır.

    Kusursuz bir şekilde çalışan metabolizmaları ve sistemleri sayesinde bilim adamlarını hayrete düşüren bitkiler, evrim teorisinin açıklama getirmekte en çok zorlandığı canlılar arasında yer almaktadır. Ünlü evrimci bilim dergisi Nature'ın 21 Şubat 2002 sayısında yayınlanan bir makalede, Edinburg Üniversitesi bünyesindeki Hücre ve Moleküler Biyoloji Enstitüsü üyesi olan Anthony Trewavas, "Bitkilerdeki Bilinç: Akıldan Yoksun Beceriler" başlıklı yazısında bitkilerin ortaya koydukları şuurlu davranışları ele almıştır.

    Trewavas bitki hücrelerinin birbirleriyle olan haberleşmelerini ve bu sistemin ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğunu açıklarken, bitkilerin bu özelliklere ancak bilinçli, üstün akıl sahibi bir Yaratıcının tasarımı sonucu sahip olabileceğini şöyle itiraf eder:

    "Bitki hücreleri birbirleriyle kimi zaman proteinleri ve hormonları; kimi zaman nükleik asit, karbonhidrat ve şekerleri; kimi zaman da kimyasal ve elektriksel sinyalleri kullanarak haberleşirler. Bireysel bitki hücrelerinin çok miktardaki bu bilgiyi nasıl barındırdıkları anlaşılamamaktadır. Ancak anatomik açıdan benzer hücreler bile tek bir sinyale, olağanüstü farklı tepkiler verirler. Bireysel hücre davranışlarının oluşturduğu çok büyük bir rezervuar, farklı organizma davranışlarını üretecek şekilde koordine edilebilir."

    Bitkiler, sayılan bu karmaşık işlemleri hiç durmadan ve hatasız bir şekilde defalarca yapmaktadırlar. Ancak bitkiler tüm bunları düşünecek kapasitede bir beyne ya da ince hesaplamalar yapacak bir akla sahip değildirler. Anthony Trewavas bitkilerdeki bu şuurlu davranışlara örnek olarak palmiye ağacını gösteriyor ve bu ilginç bitkinin insanı hayrete düşüren davranışlarını şöyle aktarıyor:

    Palmiyenin gövdesinin şekli, güneş ışığına göre en uygun duruşu sağlayıp muhafaza edebilmek için değiştirilir; yaprakların pozisyonları ışığı en yüksek derecede kullanabilecek şekilde ayarlanır. Rakip komşu bitkiler ayaklı palmiye ağacına yaklaştıklarında, gövdeyi destekleyen kökler belirli bir yöne doğru büyüyerek ağacı bütünüyle başka bir yere taşırlar."

    Kuşkusuz palmiye ağacının sergilediği bu şuurlu davranışlar tek örnek değildir. Bağboğan bitkisinin verim hesaplamaları da bir başka şuur gösterisidir: Parazit bir bitki olan bağboğan, bir bitkiye yaklaşıp ona dokunur. Bitkinin kaynakları verimli değilse bir başka bitkiye devam eder. Ancak bitkinin kaynakları beslenmek için zengin ise, bağboğan, bitkiye sarmal olarak sarılan dalcıklar uzatır. Bağboğan, her bitki için ayrı sayıda dalcık uzatır. Bu şekilde adeta bitkiden elde edilecek verimi hesaplamış, ona göre yatırım yapmış gibidir. Her iki bitkinin hücreleri de şuursuz atomlardan meydana gelmektedir. Bu durumda akla bazı sorular gelecekti:

    • Beyni veya gözleri olmayan bu bitki bir-iki dokunuşla, sarılacağı bitkinin verimliliğini nasıl anlayabilir?
    • Verimliliği nasıl ölçebilir ve bunun sonucunda bir değerlendirme yaparak belli sayıda sarmal dalcık nasıl uzatabilir?
    • Şuursuz atomlardan meydana gelen bu bitkiler böylesine akılcı davranışları nasıl sergileyebilirler?
    • Bilinçli bir davranış bir beyin olmaksızın nasıl hesaplanmış olabilir?

    Elbette ki bu soruların tek bir cevabı vardır. Bütün bunları bitkilerin kendi kendilerine düşünmeleri, hesaplamalar yapmaları ve gereğini yerine getirmeleri imkansızdır. Üstelik her yeni doğan bitki bu bilgilere sahiptir. Bütün bunlar bizi tek bir sonuca götürür. Herşeyden haberdar olan, üstün güç sahibi Rabbimiz bitkilere neler yapacaklarını ilham etmektedir. (Harun Yahya, Yeşil Mucize: Fotosentez)

    Böcekleri Kovan Ağaçlar

    "Neden bazı ağaçlar sonbaharda göz alıcı renklere bürünürler?" sorusu uzun zamandır bilim adamlarının zihinlerini meşgul ediyordu. Bugüne dek ağaç yapraklarındaki renk değişiminin özel bir anlamı olmadığı zannediliyordu. Ancak bunun ağacın böceklere karşı kendini savunmada büyük bir önemi olduğu artık anlaşılmış bulunuyor.

    Bu ilginç gerçeği ortaya koyan Oxford Üniversitesi'nden Sam Brown ve William Hamilton adlı bilim adamlarının yaptıkları araştırma sonucunda böceklerin sonbaharda kendilerine yerleşecek bir ağaç aramaya başladıkları ortaya çıkmıştır. Buna karşılık böceklerin saldırısından korunmak isteyen ağaçların da böcekleri rahatsız edici renkler ürettikleri anlaşılmıştır.

    Ağaç bunun için yapraklarında çok özel kompleks boya molekülleri (pigment) üretmekte, böylece uyarı niteliği taşıyan parlak kırmızı ve parlak sarı renkler böcekleri ağaçtan uzak tutmaya yetmektedir. Yapılan bilimsel araştırma, 300 farklı ağaç türünün gözlenmesine dayanıyor. Böcek saldırısına daha yoğun uğrayan ağaçlar, daha canlı uyarı renkleri sergiliyorlar. Öyle ki, özellikle yaprak bitinin zararına maruz kalan ağaçlarda göz alıcı renklerin daha fazla olduğu gözleniyor. En canlı renkler bu ağaçlarda görülüyor. (Kraliyet Topluluğu Biyoloji Tutanakları Dergisi, Temmuz 2001)

    Bir ağacın kendi sağlığını düşünüp önlem aldığı öne sürülemez. Böceklerin kendisine zarar vereceğini bildiği de iddia edilemez. Aynı şekilde bir ağaç böceklerin neden rahatsız olacağını da elbette bilemez. Kuşkusuz gözleri olmayan bir ağacın renk kavramının farkında olması, renk veren kompleks kimyasal moleküllerin formülünü bilip, sonra da bu formülleri hassas tepkimelerle ürettikten sonra, bunu dışarıda uçuşan böceklerin göreceği en uygun yer olan yapraklarında sergilemesi şuursuz bir ağaca mal edilemez. Araştırmada ortaya çıkan bilimsel ayrıntıların hiçbiri beyni bile olmayan bir ağaç tarafından geliştirilebilecek mantıklar değildir. Burada üstün bir bilinç ve akıl ürünü yüzlerce ayrıntı sonucunda, benzeri olmayan bir savunma taktiği karşımıza çıkmaktadır. Kuşkusuz bu akıl, benzersiz yaratan Yüce Yaratıcımız Allah'a aittir.

    Keseli Su Bitkileri

    Durgun su birikintilerinde yaşayan keseli bitkiler diğer bitkilerden farklı olarak lifli bir vücut yapısına sahiptirler. Bu bitkilerin kökleri yoktur ve gövdeleri de belirgin değildir. Bataklıklarda ve su birikintilerinde su yüzeyinin hemen altında sürüklenirler ve bu bitkilerin sadece parlak sarı çiçekleri suyun üzerinde görüldüğü zaman göze çarparlar.

    Bu bitkilerin en ilginç özelliği ise sahip oldukları keseli tuzaklar ve bu tuzakları kullanma şekilleridir. Bitki keseleri mikroskop altında incelendiğinde, her bir şeffaf kesenin iç duvarlarının bir salgı beziyle kaplı olduğu görülür. Bunlar içlerine su çekebilirler, böylece kısmi bir vakum etkisi meydana getirirler. Kesenin sırt tarafında ise avların yakalanmasını sağlayan tetikleyici kıllar yer almaktadır. Bu kıllara dokunan su pireleri, tatarcık larvaları veya solucanlar gibi küçük canlılar saniyenin binde biri gibi kısa bir sürede derhal içeri çekilirler. Kıllar, avlar için herhangi bir kaçış ihtimaline olanak bırakmazlar, salgı bezleri de bazı enzimler salgılayarak yakalanan avların yenebilir kısımlarını sindirmeye yardımcı olurlar.

    Durgun su birikintilerinde yaşayan keseli bitkilerin sahip oldukları bu mekanizma her aşamasıyla kusursuz bir şekilde çalışmaktadır. Eğer bu mekanizmada herhangi bir aksaklık meydana gelecek olursa bitki sahip olduğu üstün avlanma yeteneğini kaybedecek ve bu nedenle yaşamını devam ettiremez hale gelecektir. Ancak bu hiçbir zaman olmaz; keseli bitkilerin bu kusursuz mekanizması hiç durmaksızın çalışan bir kapan gibi görevini eksiksiz olarak yerine getirir. Tüm bunlar bizlere keseli bitkilerin birer tasarım harikası olduklarını göstermektedir.

    Sonuç: Allah Her Canlıyı Kontrolü Altında Tutar

    İnsan bedeni de tıpkı diğer varlıklarda olduğu gibi şuursuz atomlardan meydana gelir ve vücudumuzda bu atomların oluşturduğu şuursuz hücreler tarafından sayısız işlem gerçekleştirilir. Beyin denilen organımız da düşünmemizin kaynağı gibi görünse de kendi başlarına bir karar mekanizması olmayan sinir hücrelerinden oluşur. Kısacası şuur, belli sebep sonuç ilişkileriyle açıklanamaz. Şuurla ilgili olarak, evrimci olan Julian Huxley'nin şu sözleri oldukça çarpıcıdır:

    "Bilinçli hal kadar olağanüstü bir şeyin nasıl olup da bir sinir hücresinin başlatıcı hareketi sonucu ortaya çıktığı, aynı Aleaddin'in lambası hikayesinde lambanın ovuşturulmasıyla cinin görünmesi kadar anlaşılmazdır..." (The Problem of Consciousness, Colin McGinn)

    Burada birkaç örneğini verdiğimiz bitkilerde şuurlu hareketler gerçekte Allah'ın sonsuz aklının tecellilerindendir. Rabbimiz yeryüzündeki herşeyi kontrolü altında tutandır.

    وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ

    Gaibin anahtarları, onun yanındadır, onları ancak o bilir; karada ve denizde ne varsa bilir. Bir yaprak bile düşse bilir onu ve yeryüzünün karanlıkları içinde bir tek tane yoktur ki, yaş ve kuru hiçbir şey bulunamaz ki apaçık kitapta tespit edilmemiş olsun.(En'am Suresi, 59)

    Kaynak: Blog

    Категория: Yazarlar | Добавил: feride (02.08.2008)
    Просмотров: 2566 | Рейтинг: 3.7/3
    Всего комментариев: 0
    Добавлять комментарии могут только зарегистрированные пользователи.
    [ Регистрация | Вход ]
    Axtar
    Linklər